19 Aralık 2011 Pazartesi

Bir coldplay konserinde, ön sıralarda olup, şarkıları bağıra bağıra söylemeden ölmek istemem.
Şarkılar var sarılmak istediğim;
sarılsam sıkı sıkı, çeksem kokusunu içime...

Kaç tane film izlemişimdir acaba hayatım boyunca? On milyarlarca katını izlemeden ölmek istemem.
Filmler var konuşmak istediğim;
gözlerinin içine dalsam, kadehler elimizde saatlerce anlasam, anlatsam...

Kişilerden daha çok kişileşmiş sanat.
Sanırım öylesi makbul.
Her türlüsü olmasa içinde, hayatımı da istemem.

13 Aralık 2011 Salı

Uzaklığın daha yakın artık bana...
Sana şarkılar söylemek değil.
Bana şarkılar söylensin istiyorum.

KÖŞE BAŞI

güzel bir şeyler değil yazmak derdim.
Öylesine yazmak, bazen dilime geliveren
Elime gelsin...

Bak onu da ters yüz ettim...

Özlediğimi söyleyecek kadar cesaretim varken
siktir git diyecek cesareti bile olmayana
kırılırım gücenirim.
ama yok ya, onu da kendi kendime ettim.

Yaa bak, hemen yanlış anlaşılmalar,
değil o eski sevgilim.
Bir sevgilimi özleyecek kadar hissetseydim,
emin ol onu eskitmezdim...

5 Aralık 2011 Pazartesi

FLOWERS IN THE WINDOW

Etrafımdaki mutsuzluk beni yoruyor.
İstiyorum ki çiçekler açsın herkesin yüzünde.

Hep yalnızlık, hep yanlışlık...

Bencilleştikçe ayrılmış olan insanlık,
birleşse de birleşemiyor artık...

4 Aralık 2011 Pazar

OLMAK ya da OLMAMAK

Olmak istediğimiz şeyden hep çok uzağız.
Hayal ettiğimiz kişiliğimiz, hayallerimizde tıkalı duruyor sadece.
Hep bir yerde mükemmel bir benlik...
Sonuçta yaptığımız her şey, hayal kırıklığı...

Utanç duymak korkunç gibi,
oysa ne kadar insani.

Kabul etse insan bütün hayalleriyle harmanladığı gerçeklerini.
Beklemese kendinden, egosundan gelenin fazlasını.

Ne kadarsan o kadarsın.
Ne bir eksik ne bir fazla...

1 Aralık 2011 Perşembe

AŞK VAR

Acılı bir aşk hikayesi yaşıyorum.
Ya da yazıyorum.
İkisi de aynı kapıya çıkıyor.
Yaşama aşk...
Hem canımı yakıyor
hem beni heyecanlandırıyor.
Düşünmek yetmiyor
kollarında olmak istiyorum.
Şarap içinde yok olmak
yok olup, bir güzel yeniden var olmak..

30 Kasım 2011 Çarşamba

HIRGÜR

Nasıl herkesin gerçeği ayrı
herkesin yöntemi de ayrı...
Sen uzaklarda içerken
ben vampirlerle göz yaşı döküyorum.
Hangimiz daha kaçak hiç bilmiyorum...

26 Kasım 2011 Cumartesi

GEÇTİ

yaşadığım hiçbir şeyden rahatsız değilim
neden yaşadığımı anlayamadıklarım var sadece.
Başkayım şimdi.
İnsanın başkalaşması için bazen bir dakika da yeter.

Önüme bakmıyorum ben.
Önüne bakan insan, önünü göremez gibi geliyor.

Ne yapacağım değil ne yaptığım ilgilendiriyor beni
neden yaptığım...
bazen gerçekten ben haklıyım
bazen hak aramıyorum
ve nihayet sen haklısın...

Bilim insanları (ki adamları demeyi hala daha çok seviyorum)rüyaların kötü anıları unutturduğunu kanıtlamışlar.
Oysa ben kötü anıların geçmiş olmasının, onları unutturduğunu biliyorum.
Rüyalarım bana kalsın, geçmişimle geçmişim boğuşur;
gözlerimin önünde...

Heart's a mess

yaz dedi.
ellerim yetişmez ki yazayım...

Sadece bir an için bile olsa her şeyi bilmek isterdim demişlerdi,
o en çok ama en çok sevdiğim evin en çok ama en çok sevdiğim terasında
mükemmel bir rakı gecesinde
doktor ve incila...
O zaman
yük ağırdı bana.
Korktum bilmekten
çok bilmekten...

Şimdi...
Bir an değil
her an
bilmek isterdim
mümkünsüzlüğü kadar mümkün olsun
aklım artık dursun
İyi kötü çirkin
değer biçmeden...

Zamanım yok
biliyorum bunu; zaman aslında hiç yok
ama yine de geçiyor
bir kere kazınmış
bütün bedenime, varlığıma
bir o kadar yokluğuma...
ben de biteceğim.
Biteceğimi öğrendim önce
başlamadan çok önce.

My heart is a mess.
your heart is a mess.

24 Kasım 2011 Perşembe

DOĞAR BAZEN

Şaşkınlık üstü muazzam haz...
Tam da sen kendine çalmaya başlamışken o güzel şarkıyı, İstanbul'da, artık çok uzakta, bir adam biliyorsa bunu...
Bildiğini artık sen de bilmişsen...
Hayat...
Muhteşemliği beklenmedik anlarda gelen sürprizlerinde gizli.

20 Kasım 2011 Pazar

İŞARET

Bilmek
Müthiş bir çabayı gerektiriyor
Zamanla savaş...
Kendinle savaş...
Dünyaya olan açlığınla savaş ki olmuş olanı bilebilesin.
Zamanı kaçır,
olmuş olana bakarken
olana körel...

Bilmiyorum...

Eğer tanrı olsaydı
Bir işaret isteseydim
O işaretin, bir işaret olduğunu nasıl bilebilirdim.
Onun için de bir işaret
Onun için de bir işaret
onun için de bir işaret...

Müthiş bir çaba
hiçbir zaman yetmiyor
zaman yetmiyor
nefesim bitecek...

14 Kasım 2011 Pazartesi

Awful Truth

Bir kadının hiçbir zaman bir erkeğe
you're just too good to be true
diyemeyecek olması ne kadar kötü.

Erkekler öyle;
bütün yoksunluklarını saklamaya çalışırken
her seferinde beceriksizlikleri yüzlerine vuruyor
aynada gördükleri gerçekte kadınların gördüklerinden o kadar farklı ki
bir türlü anlayamıyorlar.

Seviyorum onları yanlış anlaşılmasın
basitliklerini seviyorum
kıskanıyorum hatta.
Life is simple.
Çok fazla ayrıntı yok,
düşünceler yok,
karmaşık ifadeler,
çıkarılabilecek anlamlar....
Yanımda tam da öylesini isterim.
artı eksi meselesi...
Beni olduğum gibi kabul etmesini beklemiyorum;
o güzel, cute, sevimli aklından bunu kesinlikle beklemiyorum.
Kendini olduğu gibi kabul etsin yeter bana...

NEW YORK NEW YORK

Ellerim üşüyor.
Aslında biraz da titriyorum.
Soğuk hava.
Soğuk ev.
Klimayı açabilirim.
Hayır.
having a soul is just suffering...
Just sometimes.
Just to remember that I'm alive.

Bazen sıcakta uykulanmaktansa
soğukta titremeyi tercih ederim ben.

Eski sevgilimin, her zaman sevgilimin, doğum günüydü geçenlerde...
Her şey geçtiğinde geriye sadece güzel şeyler kalabilir.
Ama sadece bazen.
Bazen de hiç kalmaz,
hiç kalır.
Genelde şanslı olduğum söylenebilir.
Her zaman olmasa da
o seçimler her zaman olmasa da
genelde seçimlerim güzelliklere vesiledir.

31 Ekim 2011 Pazartesi

DİYECEĞİM O Kİ

İnsan,
karşısındakini dinlerken kendini bir kenara bırakabilirse
O zaman kelimelerin anlamını da çözebilir.
Söylenen söz zaten kastedilmek istenen olabilir ey ahali.
Yorumlara açık hiç olmayabilir.

29 Ekim 2011 Cumartesi

OUR OWN PRIVATE COMMUNISM

Hesap kitap yapmadan,
sınırlarla kapanmadan,
sorgulamadan,
yargılamadan,
esir etmeden,
esir olmadan...

İnsanlar
bir arada yaşayabilir.
Bir yaşayabilir.

Hayatımda istediğim her şeye sahip oldum ben.

Dostlarımla komünizmin yaşayan kanıtıyım.
Hayatımı içindeki kalabalıkla, mutlu yaşıyorum.
Yalnız olan herkesi, yalnız olmak istemeyen herkesi
içeri alacak kadar açık kapılarımız.
Karnımız hep tok
Bardağımız hep dolu
Aklımız hep uyanık.

Bakın yine ben kazandım.
Millet alışveriş listesini yaptık, paramız da yetecek...

21 Ekim 2011 Cuma

BAZEN BEN DE...

16 EYLÜL 2011
Zamanı şimdi geldi. Öfkem çoktan dindi. Kızgınlıkla ettiğim sözler aynen aşağıdaki gibidir.

Nuevo Tango...
Gece uykusuzluğu, sabah mızmızlığı...

Anlayamıyorum gerçekten bazı insanları...
Kafalarında neyin, nasıl şekillendiğini gerçekten anlayamıyorum.
Öyle zamanlarda Sylar olasım geliyor.
Dinle aklın sesini, ritmini, neyi neden, nasıl düşündüğünü bil.

Bir insan var, veriyorsun ona başkalarının vermediklerini,
iyi davranıyorsun önce, kendi ailesinin bile yapmadığı gibi...
Anlatmaya, göstermeye çalışıyorsun, daha önce görmediklerini.
Geliştirmesi için imkan sağlıyorsun, sende olmayan imkanları başkasının sağlaması için yırtınıyorsun.

Bunu bir güç olarak görmüyor, paylaşmak için, sadece onun için yapıyorsun.

Ama gün geliyor ve sessizlik.
Hiçbir şey girmemiş o kafaya.
Bir sonradan görme çirkinliğiyle bakıyor yüzüne.
O yüze bakınca görmüyor onun için yaptıklarını,
tıpkı aynaya bakınca kendini görmediği gibi.

Bir fincan kahvenin bazen bir an bile hatırı olmuyor işte.

15 Ekim 2011 Cumartesi

çok ama çok güzel bir film izlemişken
aşkım annem
güzel insanlar
giden insanlar
görmüşken
gidenler de gelmişken
bira
içmişken
bir gün elbet sen ve ben...
hayat ne güzel...
müzik ne güzel.
iyi ki varım..
İyi ki varsın.
Herkes öldü.
herşey kadar.
yok ki.
acıtan hiç bir zaman başkasının elleri değil
aklımın renkleri...
yazma.
kırılsın ellerin
konuşma
yapışsın dudakların
düşünme
dursun aklın...
hatırlama
unutma
korkma
kusma
kus
gitme
git
yok.

I've got to see you again...

daha 10 dakika önce köpürdüğün arkadaşlarınla
huzurla taşan evinde
ve bir o kadar dağınıkken
ve bir o kadar yalvarırken kedin
yumuşak bir yatış için...
I've got to see you again.
Söylemeden birayı alanlar
huzursuz
koşulsuz
dertsiz
düşünceli
huzurlu
bildik...

14 Ekim 2011 Cuma

MY SIDE INSIDE

Meraklara açıklama:
Bir tanrıya inanırım belki ama din tanrıya inanmam.
Tapmalar aklıma ters.
Ruh toplanması, çekim gücü.

13 Ekim 2011 Perşembe

DIIIIIIIIIIIIIIIIT

Kavga da et bazen.
Güzeldir küfür, et bazen.
Doldur ağzını, boşalt içini.
Tanıdığından alınma annem ama tanımadığından sakın.

BEHIND the SCENE

Bak!
Göz yaşı sadece acıdan akmaz.
Yaşam acıyla karışık bir haz.
Anlayamayacak kadar karmaşık
anlamlandıracak kadar basit.

12 Ekim 2011 Çarşamba

TESADÜF?!!!

Hep de iyi olunmaz ki canım.
Hasta ol biraz.
İlaç kullanmadan sürekli sakin durulmaz ki.
Sinirlen.
İşinden memnundur ne zamandır.
Olma biraz.
Herkes seninle anlaşmanın yolunu bulacak değil ya.
Anlaşma.
Evin ne zamandır temizdi.
Pis olsun.
Kedin sessizdi.
Bağırsın.
Çok eğleniyordun.
Sıkıl biraz.

Hep çok konuşursun.
Sus artık.

11 Ekim 2011 Salı

HİÇ YOKTULAR

Adam dedi "Gece Yalanları" pek de bilinmez ama...
Oysa ne çok severim ben...

Anlar var silsem...
Anlar var hiç geçmese...

Gece yalanları, geçen zamanlar...

Tam da "onu" çalmasını çok isterken...

Daha önce de dinledim, çalacağını biliyor muydum
yoksa
uzaktayken de hissedilir mi yeterince duru olunca...

Sevdiğim biri dedi "kendini hor kullanıyorsun".
Bedenimi kast etmişti.
Bense ruhuma yordum.

Yaşadığım anı yaşamaktan,
yaşadığım anı yaşayamıyor muyum?

Çoktular ama hiç yoktular...

1 Ekim 2011 Cumartesi

SE SA

İsteklerim, yalancı ihtiyaçlarım azalsın.
Hayatım küçük olsun ben büyük, büyüdükçe hiç...
İmzam olmasın benim.
Karakterim, kişiliğim olmasın.
Sahipliklerim olmasın, aitliklerim...

İnsan idealize ettiklerini yapabilen bir varlık olsa...
İnsan bir varlık olsa, paylaşmayı bilse her varlıkla, yokluğunu...

Hiçten daha büyük ne var isteyecek...
Hiç yani her...
İstememeyi istemek de bir istek.
Kabul edip gelmek, gelince farkına varmak gerek.

Taleplerim elde edemediklerimin, olmadıklarımın bir göstergesinden öteye geçemiyor.

30 Eylül 2011 Cuma

LIGHT MY FIRE

Eski kafalıyım bugün.
Topuklu ayakkabılar, yırtmaçlı etek, sabahtan beri...
Evimin altındaki simitçi dükkanının kokusu bu saatlerde gelmeye başlıyor.
Sıcak..
1999, aşık gibiyim.
Orası da böyle kokardı.

Riders on the storm....
Odam, Ankara'nın bir yerinde, kim bilir bu sefer hangi yerinde.
Bira var elimde, bazen şarap, mutlaka sigaram...
Sigaram...
Bıraktım onu.
Dışarıda da var yağmur. Ankara'da çok yağar. Kapalı yağar.
Riders on the storm...
Deri ceketim, sigaram, Kızılay...

Eski kafalıyım bugün.
Gün geçtikçe yok olan benliğimi özlüyorum.

Carry me caravan take me away.

Ya da ben zaten çok uzaktayım...

25 Eylül 2011 Pazar

İZ DÜŞ

Bir hata yaptım.

O kadar üzgündüm ki
Ne kadar sevildiğimi unuttum.

Sandım ki ben
sandım ki aşık olunacak biri değilim.
Aşık olmak için çok açık.
Aşık olmak için çok güvenilmez.
Aşık olmak için çok...

Hata yaptım.

O kadar doluydu ki kafam.
Attım.
Mektupları, resimleri, küçük notları...
Herşeyi attım, okumadan, ne olduklarına bakmadan...
Hayatında iz bırakmadığım insanların, hayatımda iz bırakmasını istemedim.

Hata yaptım.
Bıraktığım iz, elimdeki yüzlerce kağıtta duruyordu.

Şimdi sadece defterlerimin arasında bulduklarımla yetiniyorum.
Yarın yetinmem gerekmeyecek belki ama bugün...
Onunla aynı masada olmadığım ve arkadaşlarıyla tanışmadığım için bana içerlenen bir sevgilinin küçük notunu okurken...

Sevgililerim...
Beni sevdikleri, sevmedikleri, unutamadıkları, hatırlamadıkları her an için...
Sevgililerimi izlerim için seviyorum, izleri için...

23 Eylül 2011 Cuma

sorry

Bazen kırıcı oluyorum galiba.
Yaptıklarımdan ya da yapmadıklarımdan,
söylediklerimden ya da söylemediklerimden...
Sınırını bilmiyorum.
Nerede, ne kadar, nereye kadar...
Sınırımı bilmiyorum.
Bencil miyim?
Başka türlü nasıl olur onu da bilmiyorum.

18 Eylül 2011 Pazar

Fısır Fısır

Aklındakilerin milyonda birini bile söyleyemeyenler var.

Zaman geldiğinde, çıkmalı kelimeler ağızdan.
Can acıtabilir evet.
Göze alabilmeli insan.
Bazen kaybetmeyi de göze alabilmeli.

Yüzünüze vurduklarım dostlar, başkalarının düşünmedikleri değil
başkalarının söylemedikleri.

11 Eylül 2011 Pazar

KUPA KIZI

Kesinliğinden emin olduğum tek şey; hiçbir şeyin kesin olmadığı.
Belki kendime dair bulduğum en büyük şey bu

Ve doğasından ötürü de tam bir çıkmaz sokak bu. İçinden çıkılmazlığı insanı büyülüyor.
Gerçek dünya böylelikle tam bir hayal dünyası oluyor insana.

O yüzden de hiçbir şeye normal tepkiler veremediğin gibi normal etkilerde de bulunamıyorsun.
(NORMAL:genelin kabul ettiği davranış, yaşam ve kişisel algı biçimi)

Heyecanın çok fazla, üzüntün çok fazla, eğlencen çok fazla, yaşadıkların ve yaşamayı beklediklerin hep çok fazla.

Gerçekliği kesin olan bir yaşamda, sen anlaşılmaz ve saçmasın.

Hayat; bildiğimiz, keşfettiğimiz kadarıyla, olduğu ve olmadığı kadar güzel.
Onu bu hale getiren tek şey de bir zahmet şahsın kendisi oluyor.
Hayallerini gerçek yapmak insanın ne kadar elindeyse gerçeklerini hayal yapmak da o kadar elinde.

3 Eylül 2011 Cumartesi

YANN

Müziklerden silindi izler...
Amelie
Yann Tiersen...
O piyano, bir piyano...
Duyguyu bu kadar çoğaltabilmek...
O piyano, bir piyano...

İYİ GECELER

Bekleyince belki ya da eninde sonunda
kendine dönüyor insan.
Dengeler kuruluyor.
Güzel bir gecenin ardından, o geceyi güzel yapan şeyleri düşünüyorum.
Beklenmedikler her zaman beklenmedik güzellikler mi getiriyor nedir.
Sanki.

Beni yok ettiğini sandıklarımla görüşmek ne güzeldi dün gece.
Ellerinde kahveleri, gülen iki yüz.
Yanlış anlaşılmalar duvarı..
Konuşmak anlattığın gibi anlaşılmaya yetmiyor
konuşmamak...
Ama eninde sonunda, bekleyince belki...
Okullu olmuş genç adam diyor ki "senin sayende".
O cümleyi duymak
o cümleyi duymak...

Yeterince bekleyince...
Beklenmedik bir anda.

Kimin kime neyi hatırlatacağı belli olmuyor.
O cümleyi duymak..
Herkes kendi seçimlerini yaşıyor..
O adamın da kendi seçimi ama içinde bir parça ben varsa...
Belki
Sanki

31 Ağustos 2011 Çarşamba

ÇIPLAK

Perde açıldığında gördüklerin hoşuna gitmeyebilir.
Yarattığın yalanları, kendi ellerinle silmek hiç zor olmuyor o zaman.
Olmayan bir şeyi var sanmak...
Birşeyin olup olmadığını bilmemekten daha kötü...
Her zaman pisten daha pisi var galiba.
"Birşeyi yaptığın için pişman olmak, yapmadığın için pişman olmaktan iyidir"
Bilemiyorum.
Pişmanlığı sevmiyorum.
Kendini suçlamak işte.
Kendimi sevmek istiyorum ben.
Olduğum her şey için.
Sandıklarım, varsaydıklarım, yaptıklarım ve yapmadıklarım...
Herşeyimi sevmek istiyorum.
Ama o da doğru değil galiba.
Herşeyimi bilmem gerek.
Sevmeyebilirim bazen.
Kendimden çok şey beklememem gerek.
Kendimi kabul etmem gerek.
Yaptıklarım, yapmadıklarım, olduklarım, olmadıklarım, var ettiklerim, yok ettiklerim...
Yazık da değil bazen.
Bana yazık...
İyi niyetimi açlıklarımla kötüye kullanmış gibiyim.
Herşey benim kabahatim.
Ve olsa...
Denk gelince...
Yine yapacağım...
Bile bile, yok sayarak...
Sonra sayarak...
Yaşam pişmanlıklardan ibaret belki de.

KEDİM ELİMİ YERKEN BEN....

eve gelirken aklımda bir şeyler vardı, twitter'a yazdıklarım kesti beni.
Her geçen gün daha az kelimeyle daha çok şey anlatasım var.
Ama anlatmak anlaşılmaya yetmiyor...

aman yaa salla gitsin işte. salla.. shake your body...
Nature of inviting... IAMX

Everybody says I love you.
Çok küçüktüm woody allen sevmezdim. Meğer görmezmişim.

İnsanın aklı yettiği kadar yaşı da yetecek bazen.
Akıl yaşta değil baştadır ama aslında baş, daha çok yaşta galiba.
Değişik...
Dağınık..
Hep toplu olacak diye de kural yok, zaten pek de kural yok yaşamda...
Sadece mış gibi. Değişmeye açık kurallar...
Değişmeyi severim.
Değişiklikleri her zaman sevmiyorum.
Kedim elimi yerken işte ben bunları düşündüm...
Acıttı...

24 Ağustos 2011 Çarşamba

YAĞMUR YAĞAR

Paths of Glory ile Potemkin Zırhlısını birbirine karıştıran bir kişiyim ben bazen.

Kafada yer açmam lazım.
Bu sebeple unutacağım anılar, unutacağım insanlar...
Kızmayın bana,
benim için unutuldunuz o yüzden bunu kendinize yapmayın.

İsteyince hatırlatmasını bilin.
Mesela yağmura yakalandığımız yerin google earth'ten fotoğrafını alıp, gönderin.

ACCROSS THE UNIVERSE

Çok mu biliyorum ben.
Çok mu biliyorum.
Öğrenmeyi biliyorum.
Onu öğrendim.

Yaşıyorum ki ben.
Sandıklarımı da yaşıyorum.
Herşey benim bu dünyada.

Başka yerler de benim.
Bir benim bu dünyada.
Bir başıma değil ama.
Kalabalığız biz.
Yaşasın kalabalığız.

RED DRESS

I'd rather dance with you than talk with you.

Keyif işte.
Gecenin bir körü, keyif aldığın insanlarla vedalaşma zorunluluğu duymadan...
Gecenin körü, elimde bir hareket, kulağımda müzik, hareketler olabildiğince özgür, sokaklar olabildiğince benim...
Bazen korkarım eve yalnız yürümekten,
bazen elime çaldığım iki yasemini sıkıştırıp...
Şortumun cebinden kokuyor odama.
Çıplağım..
İnsanların merak ettiklerine özgürce, kendimce, kendimmişcesine bakıyorum.
Bira güzel bişey.
Karanlık bir yerim var.
Kopmak istiyorum kendimden.
Dengelerimi sallamak, yok saymak, yok etmek...
Ama kendim varım en büyük engel.
Yaşam seçimlerinden ibaret...
Sadece senin...
O kadar büyülüyor ki beni.
Orada dinlerken aklımda kalmıştı.
Güzel sahne...
Roxanne... you don't have to wear that dress tonight...

23 Ağustos 2011 Salı

BLACK MAGIC ME

Ne güzel işler ya. Fleetwood Mac'ten Black Magic Woman.
Yeniden açıyor gibiyim gözlerimi.
Hazzın son noktasında...
Kendi başınalıktan keyif alma durumu...
Kendine gelme.
Hani böyle eziklikten kurtulma sanatı.
Sinema.
Görsellik.
Görsel Sanatlar.
Sinema.
Çoklu fotoğraf.
Güzel iş.
Milyonlarca film var izlenecek.
Milyonlarca insan tarafından yaratılmış milyonlarca dünya.
Gerçeklikten çıkmak için o kadar çok yol var ki.
Neden koysun, sadece düzen.
Düzen içinde bir düzensizlik hali.
Dengeli yaşam.
Dengeli kaçaklık.
Kaçaklık değil pek, tercih meselesi.
Kafandakiler yaşamındakilerden çok olunca...
Müzik dinlemek gibi.
Güzel bir film yapmış biri.
Milyonlarca kez gir içine.
Hisset.
Yaşa.
ol.
Renk.
Sinema.

MSN GUNLUKLERI

.... says:
hop
nobody says:
hop to you
naber
.... says:
iyidir
senden naber
nobody says:
gözlerimden uyku akıyor desem yeri akıyor hakkaten tutamıyorum böyle
ama iyiyim çok
.... says:
iyi masallah
ne uykusu uzun gecelerr?
nobody says:
masallah masallah internet bağlattım, klima taktırdım, true blood seyrettim günlerdir dün gece geldim anca son bölüme
şimdi bekleyeceğim yeni bölüm yayınlansın
uzak çok uzak yerlerdeyim yaaani
.... says:
pravo
nobody says:
sen neler yapıyosun
.... says:
sinopa tasiniyoz biz
nobody says:
nee neden ki
ne yapacaksınız ki orda
.... says:
balikci olujam
nobody says:
offf allaaam saçmalama esrarkeş olacan,
yaani loser olucan
bi kızın içini dışına çıkarıcan
ondan sonra da kendini kovdurucan. hop tanıdık hikayeler
.... says:
haha
yok be
esrar icmiyorum tedavi oluyorum ki
nobody says:
yaa yerim o tedaviyi ben
.... says:
ne alla alla mis gibi tedavi
nobody says:
hee hiç ağzına koymuyosun yaani
.... says:
hapis zoruyla olunca baya bi ise yaradi
nein
tertemizim
nobody says:
ne zmandır
.... says:
as clear as shiny sky
cok
7-8 aydir
nobody says:
hmmm iyi o zaman keep it up then
ben de sigarayı bıraktım
bi hafta oldu
kendimi çok başarılı buluyorum
.... says:
anaa o cok iyi olmus bak
nobody says:
valla iyi oldu bence de
zararından falan değil de en çok bağımlılık sıkıyodu beni
arada içebilirim ok bana keyif verirse
ama o da galiba anca tütün falan olacak çünkü bi kere bırakınca çok pis geliyo bu hazır sigaralar
.... says:
yezz
bir hafta az ama
bi 5-6 ay gecsin sonra dene
nobody says:
daha önce de bi dört ay bırakmıştım ama o zaman daha çok herif içmiyo falan diyeydi böyle kendimlik bi karar değildi. Nitekim herif bi terk etmişti o zaman başlamıştım.
Şimdi kendimi kasmıyorum hiç.
.... says:
iyi o zaman
nobody says:
yepp
o depresyonu attım üstümden bu aralar fırtına gibiyim. ilacı falan da bıraktım. oo yee yani, kendimi güçlü hissediyorum bayaa
tabii bi taraftan lan bu kötülüğün yanılsaması mı yoksa da demeden edemiyorum, o da ayrı
hayat ne acaip yaa
.... says:
ammaan manik filan..allah korusun
nobody says:
yok be. bi kere ben seviyorum ki yaşamayı, kendimi falan, biraz ukala ve kendini beğenmiş bile diyebilirsin belki ama ben ona da kendini bilmek diyorum ki bu da kulağa felaket geliyor olabilir :) bu kadar isteyince insan düzeliyo yaa
gerçekten de karanlıklarda gezesim yok. kaç yaşına geldik anasını satayım. eğlenip arada, çıkayım o çocukluktan
insan aptallaşıyo ya farkına varamadan
anaaammm bi yazasım gelmiş benim sana yazacağıma bloga yazsam ya
.... says:
hahahaha
nobody says:
e öyle valla harcıyorum düşünceyi gibi oldu.
.... says
gevende dinle
nobodys says
valla şu an paul rogers çalıyo
.... says
nobody says
.... says
nobody says
.... says
nobody says
.
.
.

18 Ağustos 2011 Perşembe

SORU İŞARETİ

Garip haller...
Bir değişimin sancıları içindeyim...
Biliyorum, gidiyorum...

Kötü mü, daha travmalı, daha kırgın, daha korkak...
Soru İşareti:
Neyim ben.
Ne olacağım.

Birşeyler, birşeylerin tetikleyicisi olabilir.
Tetikleyici sebep değildir, araçtır sadece.

Aldığım yaralar ve delikler gösteriyor ki;
Eğer bu hayatsa, benimse,
Biryerlerde, birşeyleri...
Sadece ben, yanlış yapıyorum.

Garip haller...
Kendini çözmek, işin en zoru...

16 Ağustos 2011 Salı

ARTIK

Çok mu doğruyum.
Belli ki değilim.

Kim ki doğru...
Yine de ben, doğru bildiğimi yapardım...
O da değişti artık.

Belki de ben de vazgeçmeyi öğrendim.
Kendimden de vazgeçtim galiba.

Canımı acıttı.
"Elif adam gidiyor" dedi kız "nedense sana söylemem gerektiğini düşündüm, böyle gitmesin belki konuşmak istersin".

Konuşmak isterdim...

Derdim ki,
Ne yaptıysan, ne yaptıysam
sadece bildiklerimiz onlar...
İnsan bilmedikleri için suçlanır mı?
Suçlama beni, suçlamıyorum seni.
Mutlu ol sen, bir zamanlar beni mutlu etmiştin.
Mutluluk mutsuzluktan iyidir.
Bana verdiklerin için mutlu ol.
Hayatın; hayal ettiğin, çaba gösterdiğin kadar olsun.

Derdim ben.
Vermediği selamları hesaplamadan,
gidişine hatır derdim.
Ama demedim...

Beni önemsemeyeni önemsememeyi öğreniyorum galiba.
Sanki öğrenilmesi gereken, güzel birşeymiş gibi.
Artık ben de herkes gibiyim...

GEZGİN

İşin enteresan tarafı:
ben bu kadar açıkken,
ne kadarsam o kadarken...

Niye bu kadar zor oluyor, hayatımdaki insanlar için beni anlamak.
Çaba yok çaba...
Kimse anlamak istemiyor.
Kimse merak etmiyor.
Kimse önemsemiyor.

Neden:

İnsanlık işte...
Birşeyi bu kadar verirsen, verdiğin artık görülmez, duyulmaz oluyor.
Sevdikçe, sevilmiyorsun...

Kalmak isterken gezgin oldum ben...

SAKLI

Özel hayat...
Ama bu senin özelin Elif, fütursuzca insanların yanında konuşamazsın...

Özel bir hayatım yok benim.
Ne demek olduğunu da hiç anlamıyorum.
Varlığımı belli eden en büyük şey, bilinmekse...

Saklayamıyorum,
insanlık affetsin beni.
Duygularımı ve düşüncelerimi saklayamıyorum.

Birileri sevinir, birileri üzülür, birileri kızar, birileri alınır...

Neyim ki ben.
Bedenim bu dünyaya ait değil mi, aklımdan geçen bir şekilde var değil mi?

Özel bir hayatım yok benim. Hayatım da benim kadar genel.
Ne mutluluğumu saklayabilirim, ne göz yaşlarımı...
Kendimi,
bu kadar kendime ait değilken,
saklayamam ben...

BREZİLYA FÖNÜ

Hayatımın son sigaralarını içiyorum.
Evimin esen bir köşesinde sokağa bakarken,
kahvem, sigaram,yerde çakmakla oynayan kedim, amy winehousem...
15 yıllık dostumun, 15 yıldır dostumun yanından geliyorum.
Pek bana benzemeyen, hiç bana benzemeyen,
konuşurken ne konuştuğumu anlamayan,
hislerimi hiç anlayamayan,
bütün bunlarla beni koşulsuz seven dostumun...
Bütün insancıl anlayışlarını benim bir damla göz yaşım için silecek bir dostumun...
Sarı saçlarına yaptırdığı brezilya fönünü açıklarken,
değiştiremediği duygularını, bütün saçmalıklarını bana açarken...
Kimse tanımıyor onu benim gibi, kimseye izin vermiyor. Bendense saklayamıyor.
Anlayamıyorum onu, ne saçının fönünü, ne de kaygılarını...
Bambaşkayız biz.
Bambaşka iki kişi...
Ama bir olmayı o kadar koymuşuz ki gönlümüze
varlıklarımız engel olamıyor birlikteliğe...

12 Ağustos 2011 Cuma

YETTİ ULAN

İnsanlar korkar benden...
Arkadaşlarım korkar, yüzlerine vururum yüzlerini diye.
Sevgililerim korkar, hiçbir zaman sevemeyecekleri gibi severim diye.
Öfkeyi bilirim ama onu sürdürmeyi bilemem.

Görenler görmeyenlere anlatsın, içten içe bilenler, çekinmeden üstüne alsın...

Yüzeyselliğe hiç katlanamıyorum.
Çıkarlarınız ve egonuz uğruna birbirinize gösterdiğiniz aşırı sevgi hareketlerine katlanamıyorum.
Yüzsüzlüğünüze katlanırdım ama bunu kabul etmiyorsunuz ya ona da katlanamıyorum.
Ne olduğunuzu bilip de başkalarından böylesine kompleksle saklıyorsunuz ya ona hiç katlanamıyorum.
Geceleri yastığa koyduğunuz kafanıza nasıl katlanıyorsunuz onu da hiç anlamıyorum.
Katlanamadığım şeyleri değiştirmek isterim ben ama siz adam olmaktan bu kadar korkuyorsunuz ya
ben de bundan sonra uğraşmıyorum.

6 Ağustos 2011 Cumartesi

MUZ LİKÖRÜ

Sabah, bize göre. Hatta şimdilik sadece bana göre.
Kahvem önümde, neil young kulağımda, evet şimdi sigaram elimde, özlediklerim üst katta yataklarında...
O kadar istemiyorum ki çıkmayı bu gerçekten...

Muz likörü, süt ve kahveyle karışıtırılır, mükemmel uyum...

Yürütmez kar yok ya sokaklarında Ankara'nın, içimi ısıttı serinliği...
Yaptığı şapşallıklara gülebilmesi ne kolay aslında insanın.
Şişik egolarla, komlekslerle çevrelenmiş olunca kişi, unutuyor güzellikleri.
Söylediklerime dikkat etmem gerekmeden, alınır mı diye düşünmeden yaşamak ne güzel aanı.
Unutmuşum.
Rahatladım.
O pikap, bu pikap, şu pikap...

19 Temmuz 2011 Salı

SON UÇ

bazen susmak iyidir.
bazen de boşvermek...

Ben de boşverebilirim.
Senin önemsemediğin kendini ben neden önemseyeyim.

13 Temmuz 2011 Çarşamba

SONUÇ

Herkesi sevmek gerek ama uzaktan olsa daha iyi galiba.
Böyle farazi, teoride belki.
Yabancıları istemiyorum toplumumda...
Zararları, kötülükleri üzüyor bizi.

Anlayamıyorlar belki, bilmiyorlar çünkü kimiz.
Merak etmiyorlar.
Mekanik içleri...
Ayırmak değil derdim, kendilerini ayırıyorlar.

Bizler;
Sevgiyle aşkla yananlar, nariniz biraz.
Duygu çok, düşünce çok, zarar da çok oluyor.

Olsun.
Zararını da seviyoruz ya...
Yine de sadece bir yere kadar.
Ve bazen çok yakın bir yere kadar.

9 Temmuz 2011 Cumartesi

ODUR BUDUR

İnsanlar o kadar alışık değiller ki söylediğin kadar olmana bir türlü inanamıyorlar.

Kafasınaki herşey dilindedir.
Dilindeki bazen can yakabilir.
Derdi can yakmak olmadan,
farkında olmadan
öyle denk gelebilir.
Herkes aynı değil, bazen herkesin gördüğünü göremeyedebilir.
kimse mükemmel değil. Bunu kabul edebilir.
Başkasının da kabul etmesini bekleyebilir.
İnsanların sadece olduğu haliyle onu sevmelerini isteyebilir.
İnsanları çok ama çok sevmek isteyebilir.
Eksikleri, hataları, yanlışları, doğrularıyla, kendi doğru bildiklerini anlatarak...

Herşeyi olduğu gibi kabul edebilir.
Herşeyin istediği gibi olmasını isteyebilir.
İnsandır sadece.
Bazen bunu bilebilir bazen tamamen unutabilir.

Yaşam bu, denk gelenleri güzellikleriyle kabul edebilir.
Çirkinleşirse gidebilir.
Uğraşası varsa anlatabilir.
Yine de gidebilir.
Hep gidebilir.
Bunu kafasına takabilir ya da hiç takmayabilir.

Uzatmaya gerek var mı.

Söylediğim anlarda söylediklerim kadarım. Söylediklerim bildiklerim kadar ve bilmediklerim...
Ama hepsi sadece o kadar....

8 Temmuz 2011 Cuma

BRAIN STORM

Tuna Kiremitçi'yi pek sevmem, biraz şımarıklıktan olabilir benimki bilmiyorum. Ama bugün köşesinde bir cümlesini beğendim:
"Zencilik sadece kendiniz olduğunuz için ötekileştirildiğinizi hissetmenizdir."

Düşünelim:
Kendiniz olduğunuz durumunu değerlendirebilmek için kendinizi bilmeniz gerekir önce.
Sadece o anda kendinken ve bundan eminken ok o zaman zenci hissedebilirsin sanırım. Ben de bazen hissederim, aslında hissediyorum çok.

ama bu ötekileştirildiğini hissetme durumunu da değerlendirmek gerekir, acaba insan kendi kendine de yapıyor olabilir mi bunu. Kendi kendini o kadar uyduramıyor ki bulunduğu ortama ötekileştiriyor kendini.
bunu da yaparım bazen aslında yaparım çok.

şimdi, bu durumda bir rahatsızlık varsa insanda, o rahatsızlığı gidermek için bir şey yapmalı (ya da rahatsızlıkla da yaşayabilir tabii).
Değiştirmek istiyorsa:
Ya ötekileştirildiğin ortamlarda bulunmamalısın ya da nedenlerini arayarak bir öteki olmamak için ne gerekiyor onları belirlemelisin. Belirlediklerini onaylarsan kendini değiştirebilirsin. Onaylamazsan eee yine ortamda bulunmaz ya da rahatsızlığınla bulunmaya devam edebilirsin. Ama o zaman daha bilinçli bir hareket olur bu, bilinçli olunca da rahatsızlık o kadar rahatsızlık olmayabilir artık.

Brain storm.
Biraz düşün.

WHERE IS MY MIND

birşey de öğrenmesem mesela...
bir ben miyim öğrenmesi gereken siktir etsem mesela...
yorucu oldu bak yine yaşamak, oysa güzel olması gerekirdi.
Ellerim diilerim kırılsın, konuşmaz yazmaz olayım....
Aklım kırılsın düşünmez, üzülmez olayım...
Başkasına söylemek ne haddime kendim yapamazken...
Yapmaz olayım madem hiçbir şey yapmaz olayım...

Geçer, geçer, geçer...
Neden geçmez...

Güzellikler sizin, siz benden uzakta olun mesela...
Üzüldüm haklı ya da haksızca..
Sonuç işte bu, sonuç bu..

Ben yok edemiyorsam eğer, sizler yok olun mesela...

7 Temmuz 2011 Perşembe

ŞEREFE!!

Just because I'm losing
Doesn't mean I'm lost

Coldplay var işte.
Çok feci evlenesim var Coldplayle.
Evimizde otursak ve hep çalsa onlar, konuşsak mesela, sözleri, müzikleri.
Sözlerim belki sözleri olsa.

Hayal kurmak ne güzel..

Hayallerime geri döndüm ben.
Bu sabah, çok derinden, tamamen döndüm bütün hayallerime.
Bütün gerçeklerimle..
Yüküm indi sırtımdan, ruhumdan...

Rahatlamak ne güzel..

Çok mutluyum bu sabah...
Kalbimde, tenimde, aklımda, ruhumda...
Her organımda çok mutluyum..

Mutlu olmak ne güzel..

Sevdiklerime sevdiklerimi kattım..
An sadece şu an.
Bu anda ne kadar tam herşey..
İşte tam da şimdi bundan başka hiçbir şey istemem hayatımda..

Hayatıma geri döndüm..
Geri dönmek ne güzel..

OHH

Çok değişik oldu kafam..
Bir nevi aydınlanma gibi.
Ellerim parçalanana kadar tuşlara vurmak istiyorum, tıkırtılarla üretmek.
Kulağıma gelen müziği o kadar yakından hissediyorum ki...
Ofisteyim, değilim...

Ne çıkacağını bilmiyorum ama bilmeden yaşamak ne güzel..
Bitmeden yaşamak..
Tüketmeden, üretirken, ürettiğini bilirken..
Uykusuzlukla uykudan uyanmış gibiyim...

Evimde hala uykuda olanlar, ne de güzel kafa açtılar...
Bilerek değil, neden o da belli değil.
Belirsizlik ne güzel..

Çok fazla fikir yürüttüm galiba.
Konuşmayanların yerine konuşmak zor, çok saçma hatta...
Susarsa, suskunluktan anlam çıkarmak gerekiyor.
Çıkarmadan ben anlamları dökülsünler önüme.
Açık olmak ne güzel..

Fesatlık bulaştırmadan düşüncelerime, çirkinlikleriyle kabul ediyorum bugün bütün varlığı...
Bütün yokluğuyla kabul ediyorum.

Etrafımda insanlar, şu an hiç yoklar.
Sesleri sanki uğuldama gibi.
Odaklanmak ne güzel..

UYKU

Hafif bir sarhoşluk üzerimde...
Beirut dinleyesim varmış meğerse.
Ne güzel geldi herkes
Ne güzel geldi uykusuzluk...
Birasını sevdiğimin dünyası
Hoşgeldim özüme.
Bu kadarmışım meğerse.
Ne güzelmiş düşünmek yeniden
Ne güzelmiş anlatmaya çabalamadan anlaşılmak...
Ne güzelmişim meğerse...

5 Temmuz 2011 Salı

YAPMA

Kendi içimdeyim artık, kendi gücümdeyim.
Kendi hayatımda kendi kendimeyim.
Yanımdakiler yanımda.
Yanımdayken değiller senin karşında.
Herkesin kendisi var içinde, kararları kendilerine göre...
Sen de dön bak içine, kendini bul önce.
Beğenmediklerini değiştir, değişimin gücü de senin içinde.
Yastıkta bir tek senin kafan var, huzursa yine kendi içinde.
Yapma bebeğim yapma.
Bana değil öfken, zararın,
kendine bunu yapma.

SEN DE GÜL!

Gün olmuş;
herkes birbirini yanlış anlamış.
Doğrusu;
hiçkimse birbirini anlamamış.
Anlamaya çalışmamış.

Herkes birbirini yok etmiş,
kimisi içindeki sıkıntının sebebini merak etmiş.
Kimisi onu bile görmezden gelmiş.

Oysa güzel olan şunu görebilmekmiş:

Vazgeçmekten vazgeçmek;
Bir insan hayatında olmasa da olur ama olsa ne de güzel olur.

SESSİZ

Aziza kafası...

Dün bir kitap gördüm D&R'da dolaşırken, adı S*ktir Et... Arkasında "diyor ki doğu felsefesine batılı bakışı, insanların ne düşündüklerini boşver, ne istiyorsan onu yap".
Çok ters değil bana bu düşünce. Hayatımın yaşanmış bütün kısımlarında, hiçkimsenin ne düşüneceğini umursamadan, ne istiyorsam onu yaşadım ben.
Asi bir gençken, ne olduğunu tam olarak anlayamıyorsun ve bu siktir etme durumu, bencilliğe denk geliyor.
Oysa kimin ne düşüneceğini önemsemeden yaşamak, kendi isteklerin yüzünden başkalarını yıpratmak demek değil. Sanırım daha çok; isteklerini, içinde bulunduğun durum ve ortamlar ya da değer verdiğin, sana değer veren insanların istekleriyle harmanlamak demek.
Tabii ki bu insanın kendi seçimi yine. Hiçbir şeyi umursamayabilirsin ama arkanda bıraktığın yıkım, isteklerin karşılansa bile sırtına yük olarak binecektir.
Yine de bencillik aslında, belki de isteklerin arasında tercih yapmak biraz. Sırtındaki yükle yaşayabilir ya da daha dengeli davranabilirsin.
Benim de yüklerim oldu, isteklerim, arzularım, tutkularım yüzünden kırdığım insanlar oldu ama bu yükün sadece bana olduğunu fark edince, hep düzeltmeye çalıştım hatalarımı, "hiçkimse umurumda değil" demedim.
Çünkü herkes umurumda benim. Herkesle nefes alıyorum, gerçekliğimi kanıtlayan benden daha çok başkaları değil mi, bazen kendimden çok onları önemsiyorum. Kendi isteklerimi unutuyorum. Hoş ben de, bu şekilde, dengemi kaybediyorum bazen. Ama olsun, eninde sonunda kendime geliyorum, gözlerimi açıyorum.
Kafam hala karışık bu konuda, lafı biraz ondan uzattım galiba.
Aslında temel olarak demek istediğim şu ki:
İnsan, başkaları oldukça var, eğer onları yok sayarsan sen de zamanla yok olursun. Senin bozduğun dengeyi yeniden sağlayabilmek için silerler seni, farkına vardığında ise gözlerinin önünde bağırsan da yüzün görünmez, sesin duyulmaz olur.

29 Haziran 2011 Çarşamba

AKIL FİKİR

Bir kaliteli zaman daha artılarıyla geçti, gitti...
Hatırımda kalanlar, güzel paylaşımlar, akıl fikir alıp vermeler...
Olunca oluyor işte.

Hayatta (her neyse artık o),
kaliteli zamanlar geçirecek insanlar olsun yanımda.
Şanslıyım, varlar.
Ben istediğim için varlar,
istedikleri için varlar.

Akıl yaşta değil, baştadır ya, bazen ruhtadır belki de.

Yaşı küçük, yaşamı büyük insanlar:
sahiplenin beni, sahiplendiğim gibi sizi.
Sevgi anlık birşey ama mümkün olan her anda sevin beni, sevdiğim gibi sizi.
İyi ki varsınız, iyi ki yoksunuz...
Zamanda kaybolmak, bazen içkiyle değil, fikirle mümkündür.
İçkiden daha tatlı muhabbetler var,
itişmekten daha tatlı sevişmeler...
Sevişsin ruhlarımız, oynaşsın hesap sormadan, sayım yapmadan...

24 Haziran 2011 Cuma

ALT/ÜST

Tango my love, ne de güzel gitar...

Yazdığım herşey, insanlar üstlerine değil akıllarına alsınlar diyedir.
Kim oluyorum da yargılıyorum sadece fikrimdir kelimelere dökülen.
Aynı olabilir görüşlerimiz, farklı olabilir.
Buna karar vermek için üstüne alıp kızmak, alınmak değil
aklına alıp evirip, çevirmek kendini fikrini geliştirmek gerekir.

Hem
ne yaşıyorum, ne görüyorum, ne hissediyorum
Kim bilir?

23 Haziran 2011 Perşembe

YA BEN

kendimi bilsem ya ben biraz...
Boşversem belki biraz...
Vazgeçsem...
Yok etsem...

Üzülmesem ya ben biraz...
İnsanları oldukları gibi kabul etsem...
İnsanları oldukları gibi reddetsem...

Sussam ya ben biraz...
Yüzlerine vurmasam...
Gözlerine bakmasam...

THE WINNER IS?

Kocaman bir aşkın ardından becerilememiş bir ayrılık yaşanıyor.
Öncesinde yaşanmış kocaman bir aşk.
O aşkın kazandırdıkları, kaybettirdikleri...
Bizimle ilgili bu, bize ait, yani sevgilime ve bana.
Ama insanlar nedense daha çok tepki üretiyorlar bizden.
Ne garip...

Biz; onca şeyi sizler yokken yaşamış iki aşık, iyimizle, kötümüzle...
Gün gelip birbirimizde açtığımız yaralar kapandığında yine görüşebilir, bir hayat olmasa da birşeyler paylaşabiliriz.
Bunun gerekliliğine, gereksizliğine kendimiz karar verebiliriz.

Aşk varken kurulmuş olan arkadaşlıklar, kuşkusuz ki ayrılık sırasında acının yansımalarını yaşamıştır.
Destek de olmuşlardır ama ne de olsa bir bağlılık yok, sıkılırlar, bunalırlar...
İnsanın bunaltısını ifade etme şekli her zaman kabul edilebilir olmuyor, kırabilirler...
Sen de daha fazla sıkmamak ve daha fazla kırılmamak için, gidebilirsin...
Peki ya düşmanlık?
Acaba onun ne gibi bir açıklaması olabilir. Hayatı boyunca hiçkimseye düşman olmamış ben buna bir açıklama bulamıyorum.
Bir düşmanlığın kazananı olur mu?

TUTSAK

Samimiyet...
Kendi gerçeklerini sakladığın sürece ne demek olduğunu anlayamayacağın bir kavram.

İnsan neden samimiyetsizdir?
Çünkü kendini hep ayırır diğerlerinden.
Kendine güven gibi görünse de güvensizlik aslında.
Kaybedeceklerinden korkar belki, açık vermekten...
Oysa açıldıkça özgürleşmiyor muyuz?

Özgürlük...
İstediği yerde, istediği zaman olabilen ya da olmayabilen bir insan; kendini açmadığı sürece özgür değildir.
İstemediği yerde, istemediği bir zamanda bile olsa, çığlığını atabilen özgürdür işte.
Bencillik ironik bir şekilde insanın özgürlüğünü, elinden alıyor.

Yaşamak için yaşamı göze almak gerek.
Sakladıkların kadar tutsaksın.

21 Haziran 2011 Salı

BUDUR

Kimse gözümden düşmez benim.
Kızarım bazen ama onu da alabilenin yüzüne söylerim.
Bazen kaçarlar insanlar benden, korkutur onları özgürlüğüm...
Kaçanı da önce bırakamam, içinde bir yerde mücadele şansı varsa diye.
Hiç değişsin istemiyorum bu benliğim.
Gidecek olan gidiyor zaten, geri gelmesini bilen her zaman kabulum.

20 Haziran 2011 Pazartesi

ÇUKUR

Bir şey yaşıyorum. İyileşmeye çalışıyorum. Kendime göre yöntemlerim var, yenilerini de denemeye çalışıyorum.
Çaba bu, geçsin diye çaba harcıyorum.
Her nedense, her kimse, her ne şekildeyse...

Yargılamalar uzak olsun benden.
Küçümsemeler, aşağılamalar, azarlamalar...

Kontrolüm kaybolmuş, kaybolsun.
Biliyorum söylenenleri, içinde ben vardım bir tek, o yüzden daha iyi biliyorum.

Dost bildiklerim, kendilerini bırakıp sevsinler beni.
Gösterdikleri halde çukura düşsem de elimden tutup çıkararak sevsinler beni.

CUMARTESİ TİKSİNTİSİ

Hafta sonu biriktirdim, söyleyecek çok şeyim var.
Birbirine karışmasın düşünceler.

Açıklama:
Zaman insanı da ilerlettikçe, eskiden basit olan şeyler karmaşıklaşmaya başlar. Çünkü daha çok düşünürsün. Düşüncelerine eskiden hiç farkında olmadığın bilgiler, duygular, deneyimler karışır, açın çoğalır. O yüzden de daha çok kırılırsın.
(Ama bu iyidir. Çünkü hayatının sorumluluğunu almayı başarabilirsin. O zaman da ona göre davranmayı bilirsin.)
Konu:
Sevgilin var; eskisi gibi gönül eğlendirmelerde değilsin sadece, paylaşımlardasın, bazen kötü, bazen iyisin, bazen aşık, bazen öfkelisin... Paylaşım bitti; üzgünsün, bazen haklı, bazen haksızsın, bazen öfkeli, bazen özlemlisin...
Bu senin duygu durumun, seni ilgilendiriyor. Ve ben öğrendim ki bunu, artık öteki olmuş adamla, paylaşmamak en doğrusu.
Öteki var, öteki var.
Bir öteki gördüm hafta sonu, akıllara zarar ziyan: Takmış koluna, başka bir öteki olmayı kabul etmiş küçüğü, ötekileştiğinin gözlerine sokuyor, çirkinliğini. Belli ki akıl sağlığı çok yerinde değil. Kırmak, yıkmak istiyor. Oysa zaten herşey kırılmış çoktan. Hareketin sonucu tek şey, pişmanlık. O kadar zaman paylaşmış olmaktan pişman oluyor insan. Karşısında küçücük kalmış adamın, haline acıyor, kendine kızıyor. Ama şu var, bu da geçiyor. Herşey geçer, bazen çirkinlikle...
Her şeyin bir zamanı daha da önemlisi bir yeri var. Bunu bilecek kadar büyüdük bizler artık. Demek ki dert başka ama sonucu sadece kendine çünkü göz yaşı silinir de terbiyesizlik yapışır kalır insanın üstüne.

17 Haziran 2011 Cuma

OLDUĞU KADAR

Son bir kaç yazıyı okuyordum da...
Abartmayı ne çok seviyorum ben.
Yazı dilim bu, konuşma dilim de.
Etkileyici cümleler kurmak hoşuma gidiyor. Ajitasyon bazen.

Kızgınlık geçiyor silinince...

Ben hiç küser miyim kendime?
Yıllardır korumuşum bütün güzelliklerimi, çirkinlerden, cahillerden, bilmek istemeyenlerden...
Kendimi korurken devam etmişim anlatmaya.
Bir tek ben bildiğimden değil ya da ben bildiğimden...
Aklıma, kalbime geleni, yüzüme, dilime vururum ben.
Hesabını yaptığımdan değil, sonucundan anlarım bunu.

Olan olduğu gibiyse olur ancak, olmayanı olduramazsın, olmadıkça...

"AŞKA GEÇİŞ" NOTLARI

Not1:

Vazgeçmeyi hiç sevmem.
Kendimden de asla vazgeçemem.
(Ne kadar güzelim bugün, parantezin dışına taşıyorum.

Heyecanımdan da vazgeçmedim.
Aşktan hiç geçmedim.

"Sadece biraz ara" diyelim.
Vakti gelince geleceğini bilelim.

GÜNAYDIN

Amy Winehouse ile, çok da sıcak olmayan bir güne başlamak ne güzel.
İstediğim her şeye sahibim bugün.

İstediğim her şeyi her zaman bilemiyorum ama allahtan "bir ben var benden içeri".
Ben kontrolü kaybedince o alıyor ipleri eline.

İpler.
Ne kadar da uzak şimdi.

Yakında olan herşeyim, herkesim (elimde değil, yaşam benim ya onu sahiplenirim içindekilerle)hepinize GÜNAYDIN.

16 Haziran 2011 Perşembe

SİLÜET

Kendimi iyi hissediyorum.
Biri bugün dedi ki "ilaçlar işe yaradı anlaşılan, elif yine düşünmeye başladı".
Ne güzel.

Düşünceden kaçmak da bir yere kadar.
Silinecek olan siliniyor zaten.

Güzel bir kitap okuyorum. Diyor ki yazar "bardağınız tamamen doluyken üzerine bir şey koymaya çalışsanız da başaramazsınız, o yüzden onu boşaltmak gerekir"
Kafayı da boşaltmak iyidir. Yeni düşünceler için yer açmak lazım.
Bazen yeni insanlar için.
Silinecek olan siliniyor zaten.

12 Haziran 2011 Pazar

OLUN BİRAZ LAN

Hiçbir zaman sevmedim insandan geçmeyi, insanı silmeyi. Hiç de beceremedim.
Ama kırılıyorum. Ve istiyorum ki benim geçmediğim insanlar biraz da olsa kendilerine baksınlar.
Olay şu; belki kendine göre hiç de yanlış bir şey yapmamış olabilirsin, hatta belki de kendine göre doğru birşey yapmışsındır. Ama eğer ki kırılmışsa karşındaki, hele ki kırıldığını da sana belli etmişse, ulan sen o kadar da doğru birşey yapmamışsın demek ki.
Bir şeyi hata yapan onun sadece sana göre olan sonuçları değil bazen de etrafındakilere olan etkileridir.
Hareketlerinizin sorumluluklarını alın.
Kendi dünyanızı kendiniz yaratıyorsunuz ok.
Ama tek başınıza yaşamıyorsunuz bu dünyada.

Haa önemseyeceğiniz insanlara karar veriyorsunuz. İnsan seçiyorsunuz.
Bu burjuva hareketler bi sinir etti bak beni.
İnsan ayrılır mı lan, ona böyle buna böyle davranılır mı.
Ne hesapçı, ne kitapçı adamlarsınız.
Daha da beteri kendinizi iyi insan sanıyorsunuz.
Değilsiniz lan, iyi falan değilsiniz.
Sadece bencil, ayrımcı, suratsız, terbiyesiz ve ister inanın ister inanmayın, yalnız adamlarsınız.
Başınıza iyi birşeylerin gelmesi için bunu hak etmeye çalışmanız gerekir.
Bir insan ne kadar insan olacağını kendi belirler.

Hödük gibi davrandığınız insanlar bir süre sonra sallamazlar yediğiniz boku ama dünyada insan da biter birgün.

10 Haziran 2011 Cuma

SELECTRA KELEBEĞİ

Eskiden derdim ki " hayatımda olacağını bildiğim tek şey ölüm ve yalnız öleceğim, demek ki yalnız da yaşayabilirim".
Fikrimi değiştirdim " madem ki yalnız öleceğim, ne bok yemeye yalnız yaşayayım".

Seviyorum beni sevenleri, lan sevmeyenleri de seviyorum. Yazık içlerinde sevgi yok, ben vereyim bari biraz. Ama maddem bitmiştir onu söyleyeyim. Daha kimseye veremem maddeler, sevgi gösterileri, iyilikler falan. Yok la zamanı gelir yine veririm. Ama o zamana kadar, siz sevin la birazcık, birazcık da siz verin bakalım nasılmış.

Dostlarım var. Güzel dostlarım, her bokumu kabul edenler.
İyi ki malsınız la, hem yeniler, hem eskiler...

9 Haziran 2011 Perşembe

KAYBEDENLER KLİBİ

İzledim Kaybedenler Kulübünü... Güzel yapmışlar, beğendim.
Fakat işin bir ucu var o da sazanlar (bkz. kaybedenler kulübüne üye olucam)
Sazan biri "evet abi işte hayat bu rock'n roll, ye, iç, sıç, sorumluluk da neymiş" falan diyebilir.
Fakaaat, bu bir dönemdir anneeemmm, insanın içinden gelen bir dönemdir, kendini zorlamadan, öyle oluveren bir dönemdir, yani herkeste olmaz. Ve de bu dönem biter (bkz. plak dükkanı, bkz. kısa saçlar).
Yani kasmayın yavrum kasmayın, her boka böyle atlamayın, hele ki cahilliğinizi rock'n roll'a örtmeye hiç kalkmayın.
Ölümün olduğu bir yerde daha ciddi yaşam var (bkz. filmin sonundaki kaan paşanın minik bebeleri).

Lan bi de ben evimi temizlerim her hafta yaaa. Ama başkası temizlese daha mutlu olurum. Hele ki bir de şu çorap, don asma işi yok mu ona en çok bi sinir oluyorum la.

8 Haziran 2011 Çarşamba

bilmemne.org

Facebook'ta bir reklam gördüm az önce. Gerçekten komik buluyorum bunu...
bilmemne.org Aşk büyüsü. Aşk acısı mı çekiyorsunuz. Sevgiliniz geri gelsin.

Lan... Aşk acısı çekiyoruz da acı bizim acımız. Sevgilimize ne, bu bir. Bu acıyı çekerken defolup giden adam, ne bok yemeye geri gelsin, bu da iki.
Hayır yani gelse ne olacak. O kadar kırılmış, o kadar acımışken insan, dingil dönse ne...

Aşk güzel şey, herşeyiyle güzel. Acısını da çekeceğiz işte, öyle gözler pırıl pırıl havalarda uçarken iyiydi, cennet mi lan burası her gün eğlence, mutluluk...
Ne verdik de dünyaya o da bize sonsuz huzur versin.

Yok kardeşim yok. İstemiyorum ben ESKİ sevgilim bana geri dönsün.
Tercihlerini düşünerek yapmıştır illa ki, giderken de aklı başında, bilerek gitmiştir. O yüzden de geri meri dönmesin.
Anıra anıra ağlasam da, kafamı duvarlara vursam da, ilaçlara gömülüp iyileşmeyi umsam da dönmesin paşam. Madem kararını vermiş, madem benim gibi bir kadını, benim kadar bir kadını hayatından çıkarması gerektiğine inanmış, şimdi gitsin paşalar gibi ne bok yaşayacaksa onu yaşasın.

İSİM NEYDİ

Artık biliyorum hastalandığımı ama her hastalıktan alınacak dersler var, ben neyin nasıl olmasını istediğimi biraz daha anlarken, okuyanlar da düşünsünler. Acılı deneyin acılarını silmeye çalışırken kafamdan geçenler bunlardı. O son yemekten önce...27 Mayıs 2011'de...

Bir senedir hiç durmadan birini mutlu etmeye çalışıyorum. Her ufak tartışmada ben gidiyorum diyen ve giden birini. Verdiği her şey için hesap yapan birini “ eveet şimdi bunu verdim ama aslında vermek istemiyordum çok da”. Her espriyi, her konuşmayı kendisine hakaret sayan, alınganlık eden birini… Kendine hiç güveni olmayan, memnun olmadığı halde hiçbir şeyi değiştirmek için çaba harcamayan birini. Durmadan kafasındakileri saklayan ondan sonra da karşısındakini suçlayan birini…

Sanki ben her şeyden mükemmel derecede memnunmuşum gibi. Sanki her şey istediğim, hep hayalini kurduğum gibiydi. Sanki ben her akşam yemek yapmak ister, her hafta evimi temizlermişim gibi. Sanki her yaptığını beğenirmişim gibi.

Oysa ben bu verdiklerimi bu dünyada hiç kimseye vermedim. Oysa ben, bir rakı kadehi yüzünden bırakabilirim birini, çünkü hiçbir zaman hiç kimseye bağlı hissetmedim. Yalnız olduğumu her zaman biliyordum, o yüzden de ne zaman ne yaşamak istiyorsam yaşadım ben.

Oysa zaman geçerken ve ben bu yalnızlığı kabul etmişken gördüm ki mutlu olunmuyor öyle. İnsan hep yarım kalıyor. Bazı sözlerin klişe olmasının sebebi çok fazla söylenmesidir. Bazen çok fazla söylenen bir şey de doğruluk payının olması muhtemeldir. Elma yarımken, elma da dahil olmak üzere hiçbir şeyi tam bir elma kadar mutlu edemez ya da tam bir elmanın vereceğini veremez. Ben de yalnızlığımdan vazgeçtim. Karşıma çıkana, hiç beklemediğim bir yerde ve zamanda karşıma çıkana, hayatımı, kendimi, bazen istemediklerimi, bende olduğunu varsaydığım her şeyi verdim. Bundan her zaman çok mutlu oldum, mutlu olmadığım zamanlarda bazen sustum, bazen konuştum. Her konuştuğumda kaçırdım. Geri gelmesi için çok uğraştım ve o, içindeki o her zaman göremediği gerçekle, her seferinde döndü.

Şimdi görüyorum ki çabalarım ve verdiklerim hiçbir işe yaramadı. Şimdi diyor ki “ben vermekten sıkıldım, zaten seni vermek istediklerimle mutlu edemiyorum, o yüzden ben artık vermiyorum ya da bazen belki verebilirim de bilmiyorum ama almak istiyorum”.

Her insan vermek istediği birinden almak da ister. Evet ideal dünyada bunun böyle olmaması gerekir ama insan sadece insandır. Hayal ettiğimiz birçok şey gibi bu da gerçekleşmeyecek. Üstelik karşılıksız sevgi bekliyorsak zaten önce kendimizin bunu becerebilmesi gerekir. Biz sürekli birinin bize vermesini isteyip de bizden istedikleri için onu yargılarsak…

Vermek istemiyorum diye almaktan vazgeçmek… Aptallık gibi biraz, çünkü sadece insanız. Her zaman almak isteyeceğiz. O yüzden de dengeye oturtmak gerekiyor bunları. İlişkilerini bu belirliyor insanın. Dengeli alış veriş. Hesaptan çıkmak gerekiyor önce. Dengeli alışveriş derken bire bir, ikiye iki demek değil. Önce hesaptan vazgeçeceksin ki dengelensin ortalık. Tabii ki her zaman sadece senin istediklerin olmayacaktır. Tabii ki karşındakinin istedikleri de olmayacaktır ama bunu söylemen gerekir. Bazen kavgasını vermen gerekir. Eğer sen kendini yok sayarsan karşındaki seni nasıl var edebilir ki? Sen her şeye karşı çıkarsan nasıl seninle anlaşabilir, nasıl seni mutlu edebilir? Bu dünyada kimse yalnızlığı hak etmez. Her şeyin tadı ancak paylaştıkça güzeldir. Gözlerini kapatıp biraz düşünen herkes de bunu açıklıkla görebilir.

Bir şeyi bazen sadece karşındakini mutlu etmek için vermek o kadar da kötü bir şey değildir. Ama hiç bir şeyi isteyerek vermemek çok kötü bir şeydir. İşte bencillik budur. Bencillik insanı her zaman mutsuz eder.

HAYALET

Kendi var ettiği bir şeyde kendini kaybedebilir insan.
Zaten o hayal dünyasını var etme sebebi de orada yok olmak değil mi.
Aslında herşey olması gerektiği gibi.
Hiçbir şey artık.

Hastayım ben, iyileşmem gerek.

3 Haziran 2011 Cuma

SONLUK

Sadeleşmek istiyorum.
Düşüncelerimden uzaklaşmak.
Kendimden uzaklaşmak.

Kimseye vurmamak istiyorum.
Kimseye öfkelenmemek.
Kimseye kızgın olmamak istiyorum.


Aşk istiyorum.
Korkak olmayan bir aşk.
Bencil olmayan bir aşk.
Kendine güveni olan bir aşk.
Bana güveni olan bir aşk.
Güvendiğim bir aşk.
Zalim olmayan bir aşk.
Olduklarımla, olmadıklarımı bir arada kabul edebilen bir aşk.
Evcilleştirmeye isteği ve inancı olan bir aşk.
Her boka alıp başını gitmek yerine durup mücadele etmesini bilen bir aşk.
Değerini bilen bir aşk.

BULANTI (30 Mayıs 2011)

Kesin ki gözyaşlarım aşktan akmıyor.

Aşk da bir yere kadar.

Hele ki aptalın biriyse karşındaki…

Hayır aşağılamak için değil ama bir insan ne hissettiğini bilemiyorsa, bırak kendini tanımlamayı hislerini bile tanımlayamıyorsa, ona aptal denir ancak.

Ve böylesine bir bencillik, çocuk kötülüğü işte…

İnsana güzel gelir belki, dersin ki keşke herkes koruyabilse çocukluğunu.

Ama öyle değil işte, çünkü tek başımıza yaşamıyoruz.

Çocuk için sadece kendi istekleri vardır “bu oyuncağa sahip olacağım”, gerisi onu ilgilendirmez.

Büyümek, bütün hayallerini, isteklerini kaybetmek demek değil tabii ki. Ama etrafındakileri de önemsemek demek, bazen onların dediklerini duyabilmek demek.

Çocuk kötülüğü…

Böylesine kötülük, birinin canını, istediklerinle böylesine yakmak…

Yok hiçbir büyümüş insan, bu kadar bencil, bu kadar aptal, bu kadar kötü olamaz. Olmamalı.

Hele ki bunu bir de “kendim için iyi bir şey yapıyorum” diye süslemek…

Sen tek başına mısın bu dünyada?

O, hep almak istediklerini, sana verenler kimler o zaman?

Yüzeyselliğinin gölgesinde cahil çocukluğuna gömülmüşsün.

Bense öyle bir insanım ki bütün çocukluğumla büyüdüm. Koruyarak büyüdüm ve o çocukluktur işte senin öğrenebileceğine beni inandıran. O, hayal dünyası.

Beni senin ayaklarına kapandıran da budur. Çoğu yetişkin anlayamaz neden kendimi bu kadar küçülttüğümü, kendime olan saygımı hiç edip, senin gibi birine neden yalvardığımı? Çünkü onların kuralları vardır. Çünkü onlar ancak kendilerine hakim olduklarında yaşayabilirler, yaşadıklarını sanabilirler.

Ben ki küçücüğüm ve kocamanım.

Seni de biliyordum ama izin verdim beni kandırmana, belki kandırırken güzelliklerinle büyürsün diye.

Şimdi tabii ki sen kendini beğenmişliğinle dolaşırken, sözüm ona özgürlüğünde, ben yine senin kayıpların için ağlıyorum.

Çünkü sen ve senin gibilere rağmen koruyorum ben çocukluğumu.

Yazık ki göremeyecek kadar kör kalbin ve açık gözlerin…
Yetişkinlerin dünyasında, bir yalancı olarak yaşamaya mahkum ettin sen kendini. Yalancı mutluluklarında ruhsuz huzurlar bekliyor seni.

18 Mayıs 2011 Çarşamba

TAŞ

Sabahın körü. Bir aydan beri olduğu gibi yine olur olmaz bir saatte uyandım. Bugün kuralları yıkasım geldi, kendimi uyumaya zorlamadım. Öyle bir yıkasım geldi ki dumanını düşünmediğim eski günlerdeki gibi sigaramı ve kahvemi yatağıma aldım.
Defalarcadır aynı yanıyorum.
Çünkü canım acıyor. Her gün geçer diyorum, her gün daha çok acıyor.
Her gün kendime kızışlarım katlanıyor.
Kızıl der ki “sen tam bir aşk kadınısın”
Aşk:
Onsuz yaşamayı hiç sevmiyorum. Kendimi yarım yamalak, başı boş bir aptal gibi hissediyorum.
Karar veremiyor, inanamıyor, yerlere basamıyorum.

Eşyalar var ama…
Eşyalar gider, eşyalar gelir, eşyalar tekrar gider.
Taş taştır ama taş, taş olduğunu bilir. Eşyaya kendisininkinden fazla anlam yüklemek…
İnsanlar var ama...
İnsanlar kimin, kimin elini tuttuğuyla ilgilenmezler, kaç kere bırakıp kaç kere tuttuğuyla da.

Benim için aslolan aşktır.
Ben gerçek miyim?

Bugün kimseyle konuşasım yok. Kimseye var olasım yok.

12 Mayıs 2011 Perşembe

ETERNAL SUNSHINE of THE STUPID MIND

Aptal zihnim silsin herşeyleri...
Sonsuz gün ışığı yüzüme değsin...

Aynı cümleler, aynı sorular, bütün vücudumda.
Ruhumda.

Hepsi birden geçsin.

10 Mayıs 2011 Salı

ÇOK SİNİR OLUYORUM

Ne zamandır içimi acıtan bir şey var, artık vaktidir serzeneyim.

Zaman olur ki bir canın acır, hasta olursun, mutsuz olursun, onu bunu olursun.
Kimseyi istemezsin yanında telefonları açmaz olursun.
Ama aranmak istersin, sevilmek istersin.
Şok sana sevilmediğin hissini verir ya, onu silmek istersin.
Seni arasınlar da sen açma telefonu, sevsinler de yüz verme.
Gücünü geri almak istersin.

İşte o zamanlarda kim kimdir anlarsın.
Kocaman birşey gelmiş başına ve umuru olmamış arkadaşının.
Seni hiç sallamamış, bir nefeste naber diye bile sormamış.

İşte lafım bu dingilleredir.
Ulan yuh.
hiç mi insanlık nedir bilmezsiniz, hiç mi bilmediğinizi bilmezsiniz.
Ayıp denen birşey elalemde var da sizde neden yok acaba.
Kimsenin sorumluluğu değil evet.
Ama Sorumlu değilim diye sorunu görmezden gelmek olur mu?

Çok feci .iktirin gidin demek geliyor içimden.
Sosyal paylaşımda bulunmamak geliyor feci halde sizinle.
Ama diyorum ki .iktirip gideceklerine sen bunu da .iktir et.

FOTOM

Aklımda kaç gündür yazayım da bu değerli cümleyi de literatüre kazıyayım:

Fotoğraf aanı paylaşmak değil olsa olsa anı paylaşmaktır. Oysa keşke aanı paylaşsa insan.

7 Mayıs 2011 Cumartesi

GEREK

Bir İstanbul gezisi tam da zamanında…
Hayatın tesadüflerden ibaret olduğuna inanamayacak kadar uyanığım.
Ne kadar şanslıyım, hep insanlarla yakınlaştım.
Yine.
Teşekkür etmek istiyorum, var edenlere, var eden her şeye, topraktan suya, anneden babaya…
Ama en çok kendilerini sırf paylaştığımız anda bile olsa insan edenlere teşekkür etmek istiyorum.

Esra; içten içe böylesine denk hikayeler yaşadığımızı hissetmiş olmalıyım ki en çok onu göreceğime seviniyordum. Esra güçlü, kendine hakim, hayatına hakim, onu bir tek kendisinin yaşadığını kavramış, paylaşmaktan vazgeçemeden hem de, kimsenin aklına bir şeyi zorla sokamayacağını biliyor. Bazen insanlar kendilerine yapıyorlar evet ama Esra bunu yine kendilerinin görmeleri gerektiğini kabullenmiş. Benim aksime.
Sinem; küçücük yaşı ama kendi kocaman olmuş, sıkıntılarını içinde yaşamayı öğrenmiş. Çok zor öğrenmiş ama artık anlatmak için susabiliyor. Benim aksime.
Sabriye; bildiklerimizden çok farklı hayatlar olduğunun kanıtı o. Ama değiştirmeyeceklerini kabul etmeyi öğrenmiş. Kim bilir ne zorlukla. Bırak kabul etmeyi, değiştiremeyeceğini sevmeyi öğrenmiş. Benim aksime.
Yurda; deli, dolu, gerçekten deli. Ama tek başına ayakta durmayı öğrenmiş. Hep biliyordu belki. Ama geçen zamanda bunu sindirmiş artık yaşayabiliyor. Benim aksime.
Mertingo ve orada olmayan adam bir kadını izlettiler bana. Sol tarafta gerçekleşen beyin kanamasını sol tarafı geri geldiğinde hatırlayabilen teyze. Şüpheci biriyim evet ama bazen de amaca ya da söylediklerine bakmak lazım kişinin, nedenlerini boş verip. Teyze der ki; sol tarafı beynimizin bütün geçmişi, geleceği ve ayrılığı getiren tarafmış. Ayrılık derken kişinin bütünden ayrılığı. Sol tarafını yavaş yavaş kaybederken, ne kadar bütün olduğumuzu görmüş teyze. Ne kadar güzel, “küçük bedenime sıkışmış ve onu yapmalıyım, bu böyle olursa bana bunlar olur” kaygıları olmadan, etrafındaki bütün güzelliklerle bir bütün.
Değişmem gerekiyor.
Endişelerimden sıyrılıp, rahatlamam gerekiyor.
Bazen durmam gerekiyor.
Kabul etmem gerekiyor.
Vazgeçmem gerekiyor.
Kabul etmeyene vermekten vazgeçmem gerekiyor.
Galiba çok feci halde kendimden kurtulmam gerekiyor.
Ya da yeni bir kendim yaratmam.
Görüyorum ama bilmek değiştirmeye yetmiyor.
Merak ediyorum; acaba benim için ufacık da olsa bir umut var mı.
Dün bir arkadaşım demiş ki “ artık mutlu olsana”.

KAÇAK

Çok uzun zamandır ne yazacağımı bilmeden, sırf oturayım da bir şeyler çıkar nasılsa diye, bilgisayar başına oturmamıştım.
2 mayıs 2011 ataköy marina otelin büyük bir odasındayım. O kadar büyük ki balkonu, koltuğu, masası falan bile var. Hani yemek versem 6 kişiyi bu masaya oturtabilirim. Demek ki bizim yemek masasından büyük. Buraya mı yerleşsek?
Anlamıyorum. Zaten oldum olası da bütün sorunlarım buradan çıkıyor çünkü ben, eyy gerzekalı, bir türlü insanların karmaşık düşüncelerinden anlayamıyorum.
İç dünyalarında kim bilir neler döner de dışavurumları anlaşılmaz olur, bak onu anlıyorum. Ama bir yerde de dur demek lazım. Sonuçta iç dünya da dış dünyada yaşar.
Mesela insan bir şey ister ve fakat olanaklar uygun olmadığından elde edemeyebilir. Sözüm ona kimisi (nedendir bilmem) feci halde ferrarisi olsun ister de bir türlü parası olmaz.
Ama insan hayatta en çok huzur ister. E o da valla her zaman denk gelmez. Çünkü mutlaka seni tatmin etmeyen bir şeyler çıkar.
Fakat kırk yüzyılda bir denk gelir ki her şeyin tamdır. O, kimsenin tam olarak tanımlayamadığı huzur tam oradadır. Huzur dediğin o anda başka yerde, başka biriyle, başka kıyafetlerle, başka müziklerle, başka hiçbir şeyle olmayı istememektir. İşte o anda tamsındır sen. Kafanda bir bok yoktur. Gözlerini kapatır anın tadını doyasıya çıkarmak istersin.
İşte o halt çok denk gelmez. Ama insan bu ya, bir anda rollerine yenilip, huzuruna fitne katabilir. Aman ha ey insan bu kendinden sakınasın. Çünkü iç kendin de bazen dış kendinden daha çok bilir.
Şimdi içler dışlar çarpımı, sözlerim bir çelişki içeriyor gibi görünebilir. Ama aslında demek istediğim; bir insanın hayatında mühim olan dengedir. İçine bakarsın, bazen dalarsın ama zamanında çıkmayı bileceksin. Bazen de dışına dalarsın, özünde hiç sallamadıklarını sallarım sanırsın ama onu da uzatmadan özüne dönmeyi bileceksin.
Çünkü ey insan eğer ki sen içini dışına, dışını içine karıştırırsan o zaman kaos olur. Daha da çıkamazsın işin içinden ya da dışından.
Sonuçta ne olur, ey güzel kardeşim mutsuz olursun, mutsuz edersin. Tamam bazen mutsuz olmak da iyidir ki insanlığından ötürü mutluluğunun değerini bilesin. Ama onu da çok uzatırsan olmaz, bu sefer elindeki mutluluğu da göremezsin.

26 Nisan 2011 Salı

İPLER

Sevgili dostlarım, ya da sengili dost olmayanlarım, sevgili belki hiç varlıklarından bile haberdar olmadıklarım...
Çok feci hallerdeyim günlerdir.
Yalnızlık yüzüme yapışmış, elimi artık kim tutacak, gecelrei sıcak sıcak bana kim sarılacak diye ağlıyorum.
Üstelik kaçtım, bunu uzaklarda yapıyorum.
Tespitlerim şunlar:
1- İnsanın inandığı herşey kesinlikle gerçektir.
Ben de bir yılı aşkın bir süredir, dünyanın en güzel aşkını yaşadığımı sanıyorum:
Sevgilimi çok seviyorum, sevgilim beni çok seviyor. Ufak tefek sorunlarımız oluyor ama sevgilim de benim gibi onların mükemmel aşkımızın üzerine çıkamayacağını biliyor. Çünkü aşk insanın bilincinden ötede bir yerde duruyor. Zaten bu yüzden de hala ne sikim bir şey olduğunu kimse bilmiyor.
Diyeceğim o ki; bütün bunlara inandığıma göre:
2- Güzel bir aşk her zaman güzel bir acıyı hak eder.
Demek ki zaten bu acıyı yaşamam icap eder. Hayatım karardı, gözlerim ağrıyor ağlamaktan ama yaş bir türlü bitmiyor. Sanki daha önce yaşamamışım ve bundan sonra yaşayamayacakmışım gibi geliyor. O kadar çok seviyorum ki bu güzel aşkı yaşadığım o güzel adamı, her haliyle kabul etmeye razıyım. Yalanlar söylermiş bana, olsun kötü birşey olduğunu biliyor ve bunu aşabiliriz. Neden gittiğini anlayamıyorum. Acıyorum kendime, beni seven bir adamı benimle birlikte olacak kadar inandıramadım onu sevdiğime.
3- Her acı ardından bir aydınlanmayı getirir.
Bir dakika ben varım. İsteklerim, inandıklarım, ihtiyaçlarım ve en önemlisi dürüstlüğüm. Çok sevdiğim adam, beni çok seven adam onun kadar kötü biri olamadığım için cezalandırıyor beni. Pardon? Cezalandırılan ben mi oluyorum şimdi. Hayır ben, dürüstlüğüyle aşkını özgürce yaşamış ve bu güzelliğe devam etmek isterken elinden alındığı için acı çeken biriyim. Hala sevgilisinin yaşadığı bu sıkıntıyı çözmesine yardımcı olamadığı için acı çeken biriyim. Ben hala iyi biriyim.
4- Aydınlanma karşındakinin düşüncelerini anlamayı getirir.
Evet haklı benim güzel sevgilim, çok haklı beni hak etmiyor. Ben hala iyi biriyim ve o hala kötülüğüyle yaşamayı tercih ediyor. Benim güzel sevgilim kendi kötülüğünden kurtulmak istemiyor. Sadece o kötülüğün üstünü birazcık olsun kapatabilsin diye, beni bu berbat kişiliğinden uzaklaştırmayı tercih ediyor. O kadar haklı ki; kendisini değiştirecek gücünün olmadığını, özünde değişmek istemediğini biliyor. Ve bu şartlarda biz birbirimize uymuyoruz. O kadar haklı ki...
5- Hak veriş acıyı azaltır.
Öyleyse ben, beni hak etmeyen bir adamı daha ne kadar beklemeliyim. Neden hayatımı bunun için karartmalıyım? Aşık olan, o aşkı gerçek sanan bir tek ben değil miyim? o zaman zaten güçlü olan bir tek ben değil miyim? Evime dönmeli ve hayatımı tıpkı daha önce yaşadığım gibi yaşamaya devam etmeliyim. Bana kattıkları ile mutlu olup, onu olduğu gibi, ya da olduğunu sandığı insan gibi kabul etmeliyim. Zatne bu aşamadan sonra da haddim değil:
5- Kendisinin (temelde değişmek istemediğinden) doğru olduğunu düşünen birisi, kendine göre doğrudur.
Ve ancak o doğruluğun hak ettiği bir yaşamı alabilir.
6- Sonunda kızgınlık biter.
Kızgın değilim, hem de hiç değilim. Sadece hak ettiğim gibi vazgeçtim. Çünkü insanlar hep geçer ama ben her zaman kendi hayatımın bir parçası olacağım. Ve ne kadar parçası olduğumu belirleyecek olan yegane güç de benim.

Yeni bir ip yaptım kendime. Canım istediğinde koluma takıyorum.
YENİDEN
Hayatımın ipleri kendi elimde.

13 Nisan 2011 Çarşamba

JOHN MALKOVICH OLMAK

Bugüne kadar hiç benim olmamış bir hayatta olmayı hayal ediyorum.
Kimliğini, duygusunu hiç bilmediğim biri olmak istiyorum.
John Malkovich olmak istiyorum bugün. Herhangi bir john malkovich.

VE MÜZİK

Dinlediğin zamanın hissini hapsediyor müzik içine.
Mutsuzluklarımın tavana tırmandığı zamanları
Aşkımın doruklarını
Keyfin huzurunu hatırlamak, bu kadar net hatırlayabilmek şaşırtıyor beni.
Heyecanlandırıyor bir o kadar.
Kaybettiğim anları müzikle bulabilmek ne güzel.

16 Şubat 2011 Çarşamba

KOCA KULAKLI....

Gözleri açılmamış
koca kulaklı
iki eliyle sarılmış biberonuna
süt içiyor
ama sulandırılmış süt.
çok küçük daha

atlama zıplamalar
ilk bahçe macerası

Büyükler kovaladımı korkudan işiyor,
heyecanla ağaca tırmanırken
ama inmeyi bilmiyor.
Merdiven ağaca,
Bıdık kucağa.

Feci dayak yiyor
Kocaman bir el,
Hastanede yatıyor
Kafada külah, bır bır ede ede iyileşiyor.

Mahallenin dayısı
Zamanında dövenler korkar olmuş ondan.

Çok sinirlenirse kayboluyor.
Ama hep geri geliyor.
Milkyon tane köpekten daha sadık
Sevgi içinden taşıyor.

Konuşmayı biiiyor.
Adını söylersen, başka odalardan kalkıp geliyor.
Kafası Ellerimin altına.

Eskiden boynuma sokulan küçük bedeni kocaman artık.

Mahallenin dayısı.
Küçüklerini kollayıp, büyükleri tokatlıyor.

Asil, geçmişten bir kedi gibi.

Koca kulaklı, gözlerini yumuyor.
Bence çok erken...

27 Ocak 2011 Perşembe

YOKKKK

Hızlı Hızlı neverlande gidip, feci halde yavaşlamak istiyorum.

Var olmaktan çok yoruldum.
Biraz yok olmak istiyorum.

Elimde rakı, yanımda öylece oturan Usta.
Varlığımın her halinden güzellikler çıkarmayı bilen.
Beklemeyen, hiçbir şey beklemeyen.

Gözümde büyük, elimde küçük çakıllar...

SUSSSSS

Yazmak istediklerimi yazabilseydim keşke.

Bu yargılanmaya mahkum halim
fütursuzca konuşma isteğimin yarısı bile değil belki.
Yine de zor. Anlaşılmayı ummak çok zor.

Başka bir yazıda herkes herkesi kendisi gibi sanıyor demiştim.
Belki de o yüzden kimse de kimseyi anlamıyor galiba.

Kaygıdan vazgeçmeli demek ki.

Aynı yere geliyoruz ya
Bilmek istemiyorlarsa
Söylemeyiver.

Bu bir süreç.

İnsan kendini höt diye değiştiremiyor.
Boşvermek o kadar kolay olmuyor.

Ben de susacağım bir gün.

26 Ocak 2011 Çarşamba

8

Bir Şeyi yapmamanın da bir sonucu vardır.
Çünkü "YAPMAMAK" da bir etki yaratır.
Gerçekleştirilmeyen eylemlerin,varsayımsal sonuçlarının gözle görülen
tek kurbanıyım.

Benim adım 8.

Ya sen

öyle misin gerçekten?

BİLDİM

Anlaşılmak için
konuşmak,
düzgün konuşmak,
adam gibi konuşmak,
hatta defalarca konuşmak
yetmiyor.
Çünkü anlatanı anlamak istemek gerekiyor.

Zamanın adamı derdi; bilmek istemiyorlar.
Sezarın hakkı sezara
Doğrudur.
Bilmek istemiyorlar.

İyimserim biraz.

Diyorum ki salaktır o
yoksa
bir kere bildiğin birşeyi bilmezden gelmek olur mu?

Olur.
Çünkü bildiklerinden öte sen varsın.
Kendine bildiklerin, anlatılanlardan üsttür.
Bildiklerin kendini hoş etmezse
Bilmek istemezsin
Anlamak istemezsin.

Peki Anlatan...
Vaz mı geçsin
bilmezden mi gelsin?

11 Ocak 2011 Salı

SUSTUM

O kadar üzüldüm ki gerçekten, yazmak dahi istemiyorum.
Ama atmak için yazmak gerek.
Bencilce ellerime vurmak gerek.

Düşünüyorum, belli ki bir yerlerde hata yapıyorum.
Herşeyden önce belli ki düşünerek hata yapıyorum.
Düşündükçe konuşuyorum çünkü, hissettikçe konuşuyorum,
Sevdikçe
Nefret ettikçe
Kızdıkça
Anladıkça
Anlamadıkça
Mutlu oldukça
İstedikçe
İstemedikçe
Sıkıldıkça
Kıskandıkça
Özledikçe
Yaşadıkça konuşuyorum.
Üstelik bunu bir de yüksek sesle yapıyorum.
Ben böyleyim, evet hakim bey utanmazca konuşuyorum ben.
Dostlarıma, sevgilime, anneme, kardeşime, dolmuşçuya, denk getirdiğim her dünya şeyine...
Ve böylece
Çok bilmiş
Ukala
Terbiyesiz
Saygısız
Bencil
daha bir sürü birşey oluyorum.
Dünya benim etrafımda dönüyor.

KONUŞARAK KONUŞMAYANIN DÜNYASINI ÇALIYORUM BEN.

İnsanların içlerine attıkları kızgınlıkların sorumlusuyum ben.

Yok karar verdim ben de artık konuşmuyorum.
Ama alışmak zaman ister.
Konuştuklarım, susana kadar, beni affetsinler.