8 Haziran 2011 Çarşamba

İSİM NEYDİ

Artık biliyorum hastalandığımı ama her hastalıktan alınacak dersler var, ben neyin nasıl olmasını istediğimi biraz daha anlarken, okuyanlar da düşünsünler. Acılı deneyin acılarını silmeye çalışırken kafamdan geçenler bunlardı. O son yemekten önce...27 Mayıs 2011'de...

Bir senedir hiç durmadan birini mutlu etmeye çalışıyorum. Her ufak tartışmada ben gidiyorum diyen ve giden birini. Verdiği her şey için hesap yapan birini “ eveet şimdi bunu verdim ama aslında vermek istemiyordum çok da”. Her espriyi, her konuşmayı kendisine hakaret sayan, alınganlık eden birini… Kendine hiç güveni olmayan, memnun olmadığı halde hiçbir şeyi değiştirmek için çaba harcamayan birini. Durmadan kafasındakileri saklayan ondan sonra da karşısındakini suçlayan birini…

Sanki ben her şeyden mükemmel derecede memnunmuşum gibi. Sanki her şey istediğim, hep hayalini kurduğum gibiydi. Sanki ben her akşam yemek yapmak ister, her hafta evimi temizlermişim gibi. Sanki her yaptığını beğenirmişim gibi.

Oysa ben bu verdiklerimi bu dünyada hiç kimseye vermedim. Oysa ben, bir rakı kadehi yüzünden bırakabilirim birini, çünkü hiçbir zaman hiç kimseye bağlı hissetmedim. Yalnız olduğumu her zaman biliyordum, o yüzden de ne zaman ne yaşamak istiyorsam yaşadım ben.

Oysa zaman geçerken ve ben bu yalnızlığı kabul etmişken gördüm ki mutlu olunmuyor öyle. İnsan hep yarım kalıyor. Bazı sözlerin klişe olmasının sebebi çok fazla söylenmesidir. Bazen çok fazla söylenen bir şey de doğruluk payının olması muhtemeldir. Elma yarımken, elma da dahil olmak üzere hiçbir şeyi tam bir elma kadar mutlu edemez ya da tam bir elmanın vereceğini veremez. Ben de yalnızlığımdan vazgeçtim. Karşıma çıkana, hiç beklemediğim bir yerde ve zamanda karşıma çıkana, hayatımı, kendimi, bazen istemediklerimi, bende olduğunu varsaydığım her şeyi verdim. Bundan her zaman çok mutlu oldum, mutlu olmadığım zamanlarda bazen sustum, bazen konuştum. Her konuştuğumda kaçırdım. Geri gelmesi için çok uğraştım ve o, içindeki o her zaman göremediği gerçekle, her seferinde döndü.

Şimdi görüyorum ki çabalarım ve verdiklerim hiçbir işe yaramadı. Şimdi diyor ki “ben vermekten sıkıldım, zaten seni vermek istediklerimle mutlu edemiyorum, o yüzden ben artık vermiyorum ya da bazen belki verebilirim de bilmiyorum ama almak istiyorum”.

Her insan vermek istediği birinden almak da ister. Evet ideal dünyada bunun böyle olmaması gerekir ama insan sadece insandır. Hayal ettiğimiz birçok şey gibi bu da gerçekleşmeyecek. Üstelik karşılıksız sevgi bekliyorsak zaten önce kendimizin bunu becerebilmesi gerekir. Biz sürekli birinin bize vermesini isteyip de bizden istedikleri için onu yargılarsak…

Vermek istemiyorum diye almaktan vazgeçmek… Aptallık gibi biraz, çünkü sadece insanız. Her zaman almak isteyeceğiz. O yüzden de dengeye oturtmak gerekiyor bunları. İlişkilerini bu belirliyor insanın. Dengeli alış veriş. Hesaptan çıkmak gerekiyor önce. Dengeli alışveriş derken bire bir, ikiye iki demek değil. Önce hesaptan vazgeçeceksin ki dengelensin ortalık. Tabii ki her zaman sadece senin istediklerin olmayacaktır. Tabii ki karşındakinin istedikleri de olmayacaktır ama bunu söylemen gerekir. Bazen kavgasını vermen gerekir. Eğer sen kendini yok sayarsan karşındaki seni nasıl var edebilir ki? Sen her şeye karşı çıkarsan nasıl seninle anlaşabilir, nasıl seni mutlu edebilir? Bu dünyada kimse yalnızlığı hak etmez. Her şeyin tadı ancak paylaştıkça güzeldir. Gözlerini kapatıp biraz düşünen herkes de bunu açıklıkla görebilir.

Bir şeyi bazen sadece karşındakini mutlu etmek için vermek o kadar da kötü bir şey değildir. Ama hiç bir şeyi isteyerek vermemek çok kötü bir şeydir. İşte bencillik budur. Bencillik insanı her zaman mutsuz eder.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder