27 Mart 2012 Salı

Ah cahil;
yaptıkların olduklarından ötededir.
Kendine maal ettiklerin,
senden sıyrılıp yakar insanın canını.
gulag orkestarla kimseye çaktırmadan kendimden geçiyorum...
Ruh ne acaip şey, bedene vurmadan hareket edebiliyor isteyince.
Nerelerdeyim şimdi bir bilsen...
Yeşilliklerin üstünde süzülürken ben, ılık esinti yüzüme değiyor.
Bedenim odada konuşulanları duyarken
ruhum uzakları anlamlandırıyor.
Bir aşk var bende
öyle bir aşk ki
kimseye kondurmadan da yaşayabiliyor...

25 Mart 2012 Pazar

İnsan hep hayalini kurduğu, açlığını çektiği şeyleri reddetme çabası içinde sanki.
Aslında herkes birine, bir çembere, bir aileye ait olmanın hayali içinde
ama aidiyetle hep kavga ediyor...

22 Mart 2012 Perşembe

Sindirilmemiş bilgi vücutta yabancılaşma yapar...
Ammman dikkat!
Her duyduğunu alıp satmaya kalkma, otur düşün...

HMM MİSSS GİBİ..

ve hissetmek ne güzel şey...
aanı bilerek yaşamak.
bak elimdeki köfte kokusundan içimde yatan insan belli...
bütünlüğüm kadar yarımsam ne şanslı dünyaya ben hayattayım.
Her insan anlamasa da ağaç sever beni sen merak etme...

Kırgınlık dediğin sadece bir kıvılcım.
Ateşleri yakan düşmanlık değil içimdeki sevgidir...

21 Mart 2012 Çarşamba

delilik rüzgarında...
Olabildiğince bir ve bambaşka...

Her yeni insan
bir umut
her yeni insan
hayal kırıklığı

Sarhoşluk kanımıza kazınmış.
Çirkinlikleriyse yanıbaşımızda.

19 Mart 2012 Pazartesi

hşşş-hşşşş

Kalabalık bir evrenin konuşması çok olur...
Bazen ses yoruyor insanı.

Hafta sonunun sarhoşluğu geçmişken
düzenli pazartesinin sıkıcılığında,
Güneş bahara kaçmışken
Kendi sesimden yoruldum.

Olaylar, üzerine konuşmaya değmiyor.
Çıkarımlar paylaşılmasa da olur belki.
Zaten eninde sonunda yanlış anlaşılıyor her şey...
Kelimelerin içi boşaltılmış,
duygular herkesten çok uzakta.

Sükunet...

15 Mart 2012 Perşembe

SHOW MUST GO ON

Başkaları hep başkalarını oynuyor.
Oyuncuyken seyirci
seyirciyken oyuncuyum.
Sahne hep çok kalabalık ve sesim hiç duyulmuyor.

Olsun, olsun...

Gönlümü koydum ben,
koyduklarımı gönülden koydum.
Bencilliğimden belki
bazılarına da gönül koydum.

Ama olsun, olsun...

12 Mart 2012 Pazartesi

TIKANMA

Bütün dallamalıklarına rağmen kızmadığım insanlar var, acaba dallamalığın boyutundan mıdır insanın özünden mi?
Acaba öz sandığın, senin koyduğun renkler mi kişinin üzerine?

Sanmak...

Gerçeklik gerçekliğini kaybettiğinde artık her şey daha gerçek oluyor.
Sandığını başka bir şey sanmadan bilemiyor insan.
Ama hangi gerçeklik bir sanrı aslında onu da çok seçemiyor.

Kendi içine dönse mesela
anlamaya çalışsa...
Analiz yine.
Analizler de kendi sanrılarıyla orantılı mı acaba insanın?
En derindeki pisliğinle her boka bir bahane mi uyduruyor?
Bazen sevmek bazen silmek için...

PAZAR BÖLÜŞGENLERİ

Bir mangal günü...
Annemin bahçesinde mangal günleri meşhurdur, bize göre...
Hiç zengin olmadık ama bereketi var soframızın, mezeler, etler, rakılar dolar taşar genelde...
Gelenleri hep değişik olmuştur çünkü sirkülasyon iyidir...
Paylaş, gönder...
Ama bir de kalanları var ki onlar, yani bizler, yani çember...

Bölünmüş tayfaların, tahammül edilemez gerginliğinde
Bütünlüğün peşinde koşarken, canımız sıkıldı.

Kuşkusuz herkes bizim gibi değil ama insan bazen diyor ki
en temelinde bizim gibi olsa insan, sevse ayırmadan...

Önemli mi
Değil
Çünkü biz; bizi değiştirmesine izin vermiyoruz dışarıdakilerin...
Dışarıdakiler derken
bizim attıklarımızın değil kendi gidenlerin...
İnsan ayırmayan bizler değersiz çemberimizden kovalamayız kimseyi...
Çünkü o çemberi korumaya değil büyütmeye çalışıyoruz.

Ve ne de güzel bir gündü...

8 Mart 2012 Perşembe

tom waits eşliğinde yazdıklarımı okuyorum, öncelerden beri dertlerimin aynı olduğunu bilmek canımı sıkıyor... dünya bana rağmen hiç değişmiyor ya da benim yüzümden... bir etkim olduğuna inanmak isterim...

6 Mart 2012 Salı

AAARI VIZ VIZ VIZ

Celallenmelerim, sadece yabancılar için, cümlelerimi gölgeliyor.
İfadenin, anlamın önüne geçmesi sıkıntı
ama
belli ki benim sıkıntım değil.

O yüzden sevgili YABANCILAR:
ya yabancı kalmayın
ya da etrafımda dolanmayın...

Çünkü sesim herkes için
alabilen alacak, alamayan kaçacak.
Denklem bu kadar basit.

Antalya'da yağmur var ama hava iyi.
Hava zaten hep iyidir.
Nefessiz kalmasın insan...

Sevgiyle ve saygıyla please.

5 Mart 2012 Pazartesi

Kaygılarından arınabilse insan
kuşkusuz ki daha rahat eder.
Daha dingin, daha huzurlu, daha sakin olur.
Fakat mesele şu ki kaygı taşımayan insan, duran insandır daha çok.
Varoluş bir döngüyse eğer, hareket gerekir.
Dolayısıyla duran insan "yok" olabilir.
Elbette yok olmayı da seçebilir kişi.
Yavan nefes alışlarında,
sakin yokluğuna saklanabilir.
Çünkü hareket, yorar insanı, canını acıtır.
Ama can ancak acıdıkça çıkar ortaya...

BOK SUSTUM

Lan öyle iş mi olur.
Hiç konuşmadan ben nereden bileyim burası doğru, burası yanlış...
Önce konuşup, sonra bileceğim.
Bilince belki susarım...
Tamam insanlar pis, kokuşmuş, bencil, yalnız ve bilmem ne ve bilmem ne...
ama ben olmayayım diye konuşurum işte.
Hepinizi aynı kefeye koyup, uçurumdan sallarsam eğer o zaman ben de hepiniz olmuyor muyum...
Benim umudum sizin pislikten kurtuluş biletiniz...
Hepiniz birbirinizi seviniz...
İnsanı kıymetlendiren başkasıdır,
Kıymetlenmek için önce kıymet veriniz.
Kısır döngü her zaman göte girecek diye bir kural yok...
Bazen döngü döndükçe iyidir.

SUSTUM

diyor ki çok konuşuyorsun.
Diyorum ki haklısın.
ama çok konuşmam sorun değil
haklısın çünkü yanlış yerde konuşuyorum.

Doğru yerde konuşup yanlış yerde susayım ben...
Böylece yorulmaz çene
bıkmaz ruh
vazgeçmez akıl...

DEDİM Kİ...

Ojelerimi sileyim dedim, sonra baktım kendi kendine siliniyor.

Gidecek olan zaten gidiyor, kovalamaya gerek yok demek ki...

Sevin birbirinizi.
Hayatınızdan çıkarmaya değil, hayatınıza katmaya bakın...
Çokunu alırsan, duranı tutabilirsin,
yoksa yanından geçer gidersin de ruhun bile duymaz annecim...

bazen her şey için çok geç olabilir...

1 Mart 2012 Perşembe

ÇOKTULAR

Bir Bülent Ortaçgil sabahındayım.
Pek umut yok içimde.
Daha çok yıkılmışlık var.

Ama olsun sadece yıkım değil hayat.

Fondaki sarhoş dostun bağırtısıyla "saalll be oğğlum" diyenden belli.
Saçındaki rastayı skype skype sallayandan belli.
Kulağımdaki telefonda beni uyutandan belli.
Elinde Poğğça, "hadi kahvaltıya" diye uyandırandan belli.

Mutluluk; hayal kırıklıklarının içinde bir an...