30 Ocak 2012 Pazartesi

Beden ne kadar yük insana...
Bütün dünya benim olsa gerçekten,
yok yok ben bütün dünya olsam aslında...

Özlediğim yerlerde, özlediğim insanlarda dolaşsam özgürce...
Yeni yerler olsam özleyecek...

Küçücük bedenine hapsolmuş insan ruhu,
özgürlükten bahsedecek cesareti nasıl buluyor ki...
İnsanlık biraz da küstahlık belki.

VEZİR-REZİL

İnsanın canını en çok aşk acıtır.
Gittiğini göremediğinde...
Yok anlamı dünyanın, dünya da yok artık biliyorum...
Kadın gittiyse gitmiştir ama dünya sen göremesen de burada...

Acıya da bağlanabilir insan.
Yapmasın insan onu.
Geçerken zaman gelene bakabilsin mesela.
Geçmekte olanın geçip gideceğini bilsin.
Çeksin çeksin, ne zaman bittiğini görebilsin.

26 Ocak 2012 Perşembe

YETMEEEZZZ

Neler var yazdığım...
Kızgınlıklar, aşklar, karışıklıklar...

Üzüntüsüne sevinen bir ben mi varım bilmem şu hayatta...

Ya olmasaydı o aşklar, o acılar, o karışıklıklar...
Ben de karışıklıkta kaybolup gitmez miydim.

Ama bak tam buradayım.
Bütün benliğimle
Bütün senliğimle...

Ben john malkovich olamıyorum belki ama kafamın kapıları ardına kadar açık.

25 Ocak 2012 Çarşamba

LIVE ON EARTH

Yaşanacakları konuşmak yerine onları yaşamak gerek.
Yoksa bir bakmışsın; yapmadıklarını özlemektesin.
Olasılıklar her zaman görebildiklerinden fazladır.
Çünkü sen sadece bir insansın ama yaşam daha kalabalıktır.

24 Ocak 2012 Salı

SÜS

insan bazen söyleyecek bir şeyi olmadığı için, bazen de söyleyecek cesareti olmadığı için susar.
İçini doldurayım diye bana bırakırsan, benim cümlelerime mahkumsun...
Ve ben konuşuyorum evet çünkü varlığım özgürlüğe düşkündür...
Normal olan bu gibi geliyor.
Hissetmeden var mısın ki...

Yalnızlığım aklımda baki,
bedenim, ruhum her zaman kalabalık olacak...

EXIT

Bir duyguya kapıldın mı ondan uzaklaşmak istemiyorsun.
Oysa
İnsanlar bazen, onlara yüklediklerinden ibaretler.

DOMUŞUK

Saçmalığın ortasında, iki mumla, romantikleşen biziz,
düşüncesizliğin dibinden düşüncelere dalan...
Düşler kurup, onlara inanan...
Yokluktan varlık çıkaran...
Çıkarımdan tüme varan...
Hayatımdaki insanlar, hayatıma giriveren insanlar, hayatımın insanları...
Sizleri çok seviyorum...

İNCE BARDAKTA

Sanat Müziğiyle, Fasıl ekibiyle, Bülent Ortaçgille, etraftan gelen dans müziğiyle, canlı insanların canlı müziğiyle, bluesla, deniz dalgasıyla, sessizlikle...

En ruhuma değenle, az değenle, hiç değmeyenle, kalabalıklarla, yabancılarla, sevgililerle, aşık olduklarımla, aşık olanlarla, dostlarımla, kardeşimle, annemle...

Küçük kulübelerde, büyük lokantalarda, sıcak evlerde, soğuk sokaklarda, ıssız kentlerde, kalabalık şehirlerde...

Ne çok rakı içtim...
Daha ne çok içesim var...
Hayat bu kadar işte...
Rakı kadehi ve onun yanındakiler...
O yüzden; RAKI CANDIR...

Dubleden bir parmak fazla, az su, bol buz lütfen..
Gerekçelere hiçbir zaman inanmadım ben.
Daha çok, sonucu süsleme çabaları gibi gelir bana.
Çünkü her şey sadece insanın kendi elindedir.
Özgürlüklerini başkasına teslim etmek de bir karar.

Pişmanlık bazen düzeltmeye yetmez.

23 Ocak 2012 Pazartesi

şartlarımı yüzümü güldürene uydururum ben,
ne de olsa çok denk gelen bir şey değil mutluluk...
Sömür sen beni.
Çekebildiğin kadar bilgi çek içimden.
Düşüncemden düşünceler üret.
Kızgınlıklarım, sana vermek istediklerimin altında erir gider.
Yeter ki Sen; gör, öğren, değiş, değiştir...

SUNRISE

Ruh nedir bilinmez ama benim kesin olarak bildiğim bir şey var ki;
bazı ruhlar birbirini çeker, birbirine değer.
Böyle zamanlarda MS 2150'yi düşünürüm, orada bunun bir açıklaması var yazar Thea Alexander'a göre. "Ruh ikizi bir tane değildir insanın, çünkü aslında hayat da bir tane değildir. Bir hayatında annen, bir hayatında sevgilin, bir hayatında arkadaşın olmuş olabilir ruh ikizin. Ve sen içten içe onunla arandaki değişik iletişimi hissedersin."
Şanslıyım ki ben; ikizlerim hep etrafımdalar, bedenlerimiz birbirinden uzaklarda, çok uzaklarda, olsa bile ruhlarımız hep yanyanadır.
Ümitsizliğe düştüğümde, alt gerçeklik bana bunu unutturmaya çalıştığında, onlar hep, o uzaktan, ruhuma dokunurlar. Ve işte, tıpkı bugün olduğu gibi, ben yine güzelliklere doğarım...

20 Ocak 2012 Cuma

There is no business like show business

Kaybettiklerim, kazanma olasılıklarımın yanında gidenler sadece.
Milyonda bir'lik kazanma olasılığım için milyonunu kaybedebilirim ben.
Kimse beni, böyle vazgeçiremez.

O kadar paylaşıma, aslında sen hiç değişmemişsen...
Korkuların, dürüstlüğüne engel olduğunda...
Yalanını haklılığının kanıtı yaparken...
Hala göremiyorsan yıllardır sana gösterilenleri...

Kayıpsın işte sen.
Bunun için üzüntüm bir ömür, pişmanlığım iki dakika sürecek.

DOGS IN ROADHOUSE

Bizler nefret ettiğimiz insanlığa inanan ucubeleriz...
Bütün bildiklerimize rağmen çocuk hayallerimizle gülümsüyoruz şeytanlara...

Geleceğin belirsiz, sonun çok yakın olduğunu biliyoruz.
Elinde bıçak tutana sırtımızı dönmemiz de bu kabulleniştendir.

19 Ocak 2012 Perşembe

Yediği bokun sorumluluğunu sürekli başkalarının üstüne yıkıp,
pişkin pişkin kendini haklılığın ihtişamına kaptıran sümsük insansılar...
Çok istiyorum sizleri de sevmeyi ama olmuyor işte elden ne gelir.

NOT A FISH

Her şeyi bilmiyorum ki ben.
Bir insan ancak kabul edebildiğine inanıyor galiba.
Aklını kendi şekillendiriyor sonuçta.
Ne dersen, kim ne derse
Etki altında kalmamalı zaten.
ama onlara da inatçı diyoruz.
oysa bildiğin yoldan yürümektir o
ki sandığın yolda bildiğin yol aslında.
İnsanlığın sorunu şu:
Bir kavramı kavrayabilmek için karşıt bir kavrama ihtiyaç duyduğu halde karşıtlıkları kabul etmek istemiyor.
Mutluluk ne halttır anlayabilmek için
olmadığı durum olan Mutsuzluğa ihtiyaç duyuyor
ama o ihtiyacı tümden reddediyor.
Bak yine her şey birbirinden bağımsız gibi gelmeye başladı.
Kafasındakini net ifade edemeyen kişi, debeleniyor.
Olsun debelenmek de iyidir.
Netice itibariyle düşünmek tam olarak da bu demek değil mi?
Yoksa belli cümleleri kafanda döndürüp durmak düşünmek olmuyor.
Yani "bugün hava çok güzel" bir düşünce değil, bir tespit.
O noktaya gelene kadar yaptığın şey düşünce oluyor.

Maalesef tembelleştirilmiş akıllar, başkaları tarafından kafasına kazınan bütün tespitleri kendi düşünceleri sanıyor.

Hava güzel
adam güzel
kadın güzel
bu bir bardak...

18 Ocak 2012 Çarşamba

GALİBA POYRAZ

rakım 3 duble...
Sevildiğinin garantisi gözün kapalıyken bildiğin yerde...
kesinlikle kedimin ellerinde...
Annem hep başka yerde, hayali başka bende...
Mutluluğumun verdiği mutsuzluk canımı acıtırken, aklımda bir yağmur, gözyaşlarıyla bezenmiş...
Kalbim acır benim, biliyorum çünkü var.
Reddetmek seçenek değil,
vurulmuşluğun sonucu asla kendini kaybetmek değil.
Ben de biliyorum çoktular ama hiç yoktular,
en az benim kadar.

SENSİZ OLMAZ

Bak.
Anlamak çözmeye yetmez,
bazen çözmek de gerekmez.
Kabullenişin güzelliği zorluğunda saklı...

Hayatımın şansları..
Farkında olduğum, farksızlık, bir o kadar ayrılık...

Hayat, yaşam, varlık, yokluk...
Hepsi özde gizli ya da gizli özde...

17 Ocak 2012 Salı

SLOWDOWN

Yavaş bir şehre taşınıp yavaş yavaş yok olasım geliyor.

Kabul etmeyerek, yok saydığımı sandığım gerçekler
acıyla yüzüme vuruyor.
Yüzüm de acıyor, ruhum gibi.
Varsa
yoksa...

16 Ocak 2012 Pazartesi

Freedown

Özgürlüğümün tadını, kendimi tutsak ettiğim şeylerle alabiliyor olmam ne acı.
Evim, müziğim, türk kahvem, sigaram, içkim, anlatmaya duyduğum açlık...
Hepsiyle, aklıma yüklediğim her yeni bilgiyle, her yeni insanla biraz daha bağlıyorum benliğimi.
Ama bir umut; belki de Özgürlük tam olarak da bu demektir.
Özgürlük; kendi tutsaklığını seçebilmektir...

YİNE YANN

yann tiersen...
Kalbimde sancı, midemde kelebekler...
Aşk buysa işte tam da buysa,
benim için her notanın bir bedeni de vardır.

11 Ocak 2012 Çarşamba

Little boys in fucking heaven

"Biz anları, anlarda kalsınlar diye değil anlara katsınlar diye yaşarız."

Bunu evirip çevirip bir tarafımıza sokmaya kalkma.
Anlarımızı pişmanlıklara dönüştürme.

Anla:
Üstünü toprakla örtsen de kokusu etrafa yayılır.

10 Ocak 2012 Salı

...

O kadar çok öldüm ki...

Kalbini alır ellerine,
acımasızca sıkar, parçalamaz, sadece sıkar.

Kalbinin nefessizliği aklını hapseder, vücudunu yok eder.

Ölüm; her seferinde biraz daha öldürür insanı...
Yavaş, yavaş...
Gün gelir, hiç ölemez olursun.

Ve ben;
O kadar çok öldüm ki...

6 Ocak 2012 Cuma

HAYAL'ET

Hayal kurmak için çok mu geç?
Hayat gerçekten geçip bitiyor mu?
31 yılda hatırladığım anlar, toplasan 2 yıl etmez,
bedenim 31'den de büyüktür belki ama anılarım 2 ediyor.
Akıl, bedenle denk gidemiyor,
beden gidince akıl gerçekten gidiyor mu?
Hayaller için beden gerekir mi her zaman?

Gerçek nedir bilemezken hayalleri hayal yapan ne ki?

5 Ocak 2012 Perşembe

CONNECT

Bu güler yüze,
ne kadar parçalanmışsa içim...

Saklıyorum.
Kendimden saklıyorum kendimi.

Düşünmek de acıtıyor canımı.

Çaresizce bağlanmak istiyorum.

Olmuyor.
Olmaz ki.

4 Ocak 2012 Çarşamba

HAPPY NEW YEAR

Gözünün ortasına yediği darbeden mi,
yoksa hiç durmadan içtiği içkiden mi?
Gecenin bir köründe,
yanında yatanın yüzüne, saçlarına bulaşan...
Sadece yediklerinden mi
yoksa biriktirdiği mutsuzluk mu çıkan?
Arasam mı?
yoksa çamaşır makinemin üzerinde kedim...