3 Aralık 2009 Perşembe

AÇIK FİKİR

Açıklığa kavuşturmak istediğim bazı konular var:
İnsanlar konuşurken birbirleriyle (ki bu her zaman iletişim anlamına gelmiyor), karşılıklardan anlatamayabiliyorlar kendilerini, yok bireyselleştirmeyelim de kendi kafalarındakini...
Belki de tam da bu nedenle bu blog bir SERZENİŞ.

İnsan ne ister, bu soru dolaşıyor bienalden kelli bir süredir. Onu ister, bunu ister ama hep ister. İstemekten bir türlü sıyrılamaz ki o tamamen başka bir konu.

Şimdi; insan doğru bildiği fikirlerini paylaşmak ister.

Neden?

Kimine göre kendi fikrini kabul ettirmek için ki bunu da kabul ediyorum, elinde değil ya ister işte.
Doğru mudur peki?
Herkesin yaşadıkları, yaşadıklarından anladıkları, doğruları, yanlışları birbirinden farklı.
Herkes birbirinden farklı, nasıl düşüncesi aynı olsun.
Benzer olabilir, bazı konularda, bazen, ama bir ortak düşünceye bile varış yolu farklı... Yani bu ihtimal de var, tıpkı o yolların benzeşme ihtimali kadar.

Belki de paylaşmak kabul ettirmek için değil de geliştirmek için olabilir, başka bir pencereden bakmak, bir de başkasının gördüğünü görmek ya da kendi gördüğünü göstermeye çalışmak için. Ama sadece bir paylaşım olduğu göz ardı edilmeden, paylaşmak demek sendekinin hepsini karşıdakine vermek demek değildir.
Yukarıdaki durumlardan ötürü sadece anladığını ya da anlaşıldığını varsayabilir insan, ne zaman ki karşısındaki kendi değil, kendi karşısındaki değil ancak o kadar olur işte. Anlamalar hep yarım...
Bu kötü birşey midir? (kötülük de tartışılır da o da başka bir konu)
Hayır, bilirsen ki karşındaki sen değil, işte o zaman paylaşımda anlayışlılık geliyor, gelmeli.
Ancak o zaman diktatör olmazsın işte. Ancak o zaman çelişmezsin kendi kendinle, hem faşizmin karşısında duracaksın, hem de düşünceni dikte edeceksin, yoook olmaz. seninle aynı fikirde değil diye, anlayamıyorum, saçma geliyor diye sulandırmak, hele o seni yapar işte en büyük faşist.
Serbest bırakacaksın insanları, kendin serbest kalmak istediğin kadar.
Çelişmekte bir sakınca yok, bulmaya gittiğin yolda ama arada dönüp durum tespiti yapmak gerek ki, kendini kaybetmeyesin.

Ben adıyamanı görmediğimden, adıyamanın varlığı benim için şüphelidir, bunu göz önünde bulundurarak yaşarım. Bir adam gelse "ben adıyamanlıyım" dese, onun buna inandığına inanırım ama sorgumu yine de canlı tutarım. Sorguyu canlı tutarım, olmadığına inanıp bunu kapatırım değil.
Bu beni tembel mi yapar, asla değil, bir gün gelir ben de giderim adıyamana, gerçeklerim kendimce onu da... Tıpkı başkalarının yazdıklarını, gerçeklerini okumaktan geri durmadığım gibi...
Ama gerçekliğimin sorgusunu bitirmek zorunda bırakmaz bu beni, bu da böyle bilinsin yani....

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder