29 Haziran 2011 Çarşamba

AKIL FİKİR

Bir kaliteli zaman daha artılarıyla geçti, gitti...
Hatırımda kalanlar, güzel paylaşımlar, akıl fikir alıp vermeler...
Olunca oluyor işte.

Hayatta (her neyse artık o),
kaliteli zamanlar geçirecek insanlar olsun yanımda.
Şanslıyım, varlar.
Ben istediğim için varlar,
istedikleri için varlar.

Akıl yaşta değil, baştadır ya, bazen ruhtadır belki de.

Yaşı küçük, yaşamı büyük insanlar:
sahiplenin beni, sahiplendiğim gibi sizi.
Sevgi anlık birşey ama mümkün olan her anda sevin beni, sevdiğim gibi sizi.
İyi ki varsınız, iyi ki yoksunuz...
Zamanda kaybolmak, bazen içkiyle değil, fikirle mümkündür.
İçkiden daha tatlı muhabbetler var,
itişmekten daha tatlı sevişmeler...
Sevişsin ruhlarımız, oynaşsın hesap sormadan, sayım yapmadan...

24 Haziran 2011 Cuma

ALT/ÜST

Tango my love, ne de güzel gitar...

Yazdığım herşey, insanlar üstlerine değil akıllarına alsınlar diyedir.
Kim oluyorum da yargılıyorum sadece fikrimdir kelimelere dökülen.
Aynı olabilir görüşlerimiz, farklı olabilir.
Buna karar vermek için üstüne alıp kızmak, alınmak değil
aklına alıp evirip, çevirmek kendini fikrini geliştirmek gerekir.

Hem
ne yaşıyorum, ne görüyorum, ne hissediyorum
Kim bilir?

23 Haziran 2011 Perşembe

YA BEN

kendimi bilsem ya ben biraz...
Boşversem belki biraz...
Vazgeçsem...
Yok etsem...

Üzülmesem ya ben biraz...
İnsanları oldukları gibi kabul etsem...
İnsanları oldukları gibi reddetsem...

Sussam ya ben biraz...
Yüzlerine vurmasam...
Gözlerine bakmasam...

THE WINNER IS?

Kocaman bir aşkın ardından becerilememiş bir ayrılık yaşanıyor.
Öncesinde yaşanmış kocaman bir aşk.
O aşkın kazandırdıkları, kaybettirdikleri...
Bizimle ilgili bu, bize ait, yani sevgilime ve bana.
Ama insanlar nedense daha çok tepki üretiyorlar bizden.
Ne garip...

Biz; onca şeyi sizler yokken yaşamış iki aşık, iyimizle, kötümüzle...
Gün gelip birbirimizde açtığımız yaralar kapandığında yine görüşebilir, bir hayat olmasa da birşeyler paylaşabiliriz.
Bunun gerekliliğine, gereksizliğine kendimiz karar verebiliriz.

Aşk varken kurulmuş olan arkadaşlıklar, kuşkusuz ki ayrılık sırasında acının yansımalarını yaşamıştır.
Destek de olmuşlardır ama ne de olsa bir bağlılık yok, sıkılırlar, bunalırlar...
İnsanın bunaltısını ifade etme şekli her zaman kabul edilebilir olmuyor, kırabilirler...
Sen de daha fazla sıkmamak ve daha fazla kırılmamak için, gidebilirsin...
Peki ya düşmanlık?
Acaba onun ne gibi bir açıklaması olabilir. Hayatı boyunca hiçkimseye düşman olmamış ben buna bir açıklama bulamıyorum.
Bir düşmanlığın kazananı olur mu?

TUTSAK

Samimiyet...
Kendi gerçeklerini sakladığın sürece ne demek olduğunu anlayamayacağın bir kavram.

İnsan neden samimiyetsizdir?
Çünkü kendini hep ayırır diğerlerinden.
Kendine güven gibi görünse de güvensizlik aslında.
Kaybedeceklerinden korkar belki, açık vermekten...
Oysa açıldıkça özgürleşmiyor muyuz?

Özgürlük...
İstediği yerde, istediği zaman olabilen ya da olmayabilen bir insan; kendini açmadığı sürece özgür değildir.
İstemediği yerde, istemediği bir zamanda bile olsa, çığlığını atabilen özgürdür işte.
Bencillik ironik bir şekilde insanın özgürlüğünü, elinden alıyor.

Yaşamak için yaşamı göze almak gerek.
Sakladıkların kadar tutsaksın.

21 Haziran 2011 Salı

BUDUR

Kimse gözümden düşmez benim.
Kızarım bazen ama onu da alabilenin yüzüne söylerim.
Bazen kaçarlar insanlar benden, korkutur onları özgürlüğüm...
Kaçanı da önce bırakamam, içinde bir yerde mücadele şansı varsa diye.
Hiç değişsin istemiyorum bu benliğim.
Gidecek olan gidiyor zaten, geri gelmesini bilen her zaman kabulum.

20 Haziran 2011 Pazartesi

ÇUKUR

Bir şey yaşıyorum. İyileşmeye çalışıyorum. Kendime göre yöntemlerim var, yenilerini de denemeye çalışıyorum.
Çaba bu, geçsin diye çaba harcıyorum.
Her nedense, her kimse, her ne şekildeyse...

Yargılamalar uzak olsun benden.
Küçümsemeler, aşağılamalar, azarlamalar...

Kontrolüm kaybolmuş, kaybolsun.
Biliyorum söylenenleri, içinde ben vardım bir tek, o yüzden daha iyi biliyorum.

Dost bildiklerim, kendilerini bırakıp sevsinler beni.
Gösterdikleri halde çukura düşsem de elimden tutup çıkararak sevsinler beni.

CUMARTESİ TİKSİNTİSİ

Hafta sonu biriktirdim, söyleyecek çok şeyim var.
Birbirine karışmasın düşünceler.

Açıklama:
Zaman insanı da ilerlettikçe, eskiden basit olan şeyler karmaşıklaşmaya başlar. Çünkü daha çok düşünürsün. Düşüncelerine eskiden hiç farkında olmadığın bilgiler, duygular, deneyimler karışır, açın çoğalır. O yüzden de daha çok kırılırsın.
(Ama bu iyidir. Çünkü hayatının sorumluluğunu almayı başarabilirsin. O zaman da ona göre davranmayı bilirsin.)
Konu:
Sevgilin var; eskisi gibi gönül eğlendirmelerde değilsin sadece, paylaşımlardasın, bazen kötü, bazen iyisin, bazen aşık, bazen öfkelisin... Paylaşım bitti; üzgünsün, bazen haklı, bazen haksızsın, bazen öfkeli, bazen özlemlisin...
Bu senin duygu durumun, seni ilgilendiriyor. Ve ben öğrendim ki bunu, artık öteki olmuş adamla, paylaşmamak en doğrusu.
Öteki var, öteki var.
Bir öteki gördüm hafta sonu, akıllara zarar ziyan: Takmış koluna, başka bir öteki olmayı kabul etmiş küçüğü, ötekileştiğinin gözlerine sokuyor, çirkinliğini. Belli ki akıl sağlığı çok yerinde değil. Kırmak, yıkmak istiyor. Oysa zaten herşey kırılmış çoktan. Hareketin sonucu tek şey, pişmanlık. O kadar zaman paylaşmış olmaktan pişman oluyor insan. Karşısında küçücük kalmış adamın, haline acıyor, kendine kızıyor. Ama şu var, bu da geçiyor. Herşey geçer, bazen çirkinlikle...
Her şeyin bir zamanı daha da önemlisi bir yeri var. Bunu bilecek kadar büyüdük bizler artık. Demek ki dert başka ama sonucu sadece kendine çünkü göz yaşı silinir de terbiyesizlik yapışır kalır insanın üstüne.

17 Haziran 2011 Cuma

OLDUĞU KADAR

Son bir kaç yazıyı okuyordum da...
Abartmayı ne çok seviyorum ben.
Yazı dilim bu, konuşma dilim de.
Etkileyici cümleler kurmak hoşuma gidiyor. Ajitasyon bazen.

Kızgınlık geçiyor silinince...

Ben hiç küser miyim kendime?
Yıllardır korumuşum bütün güzelliklerimi, çirkinlerden, cahillerden, bilmek istemeyenlerden...
Kendimi korurken devam etmişim anlatmaya.
Bir tek ben bildiğimden değil ya da ben bildiğimden...
Aklıma, kalbime geleni, yüzüme, dilime vururum ben.
Hesabını yaptığımdan değil, sonucundan anlarım bunu.

Olan olduğu gibiyse olur ancak, olmayanı olduramazsın, olmadıkça...

"AŞKA GEÇİŞ" NOTLARI

Not1:

Vazgeçmeyi hiç sevmem.
Kendimden de asla vazgeçemem.
(Ne kadar güzelim bugün, parantezin dışına taşıyorum.

Heyecanımdan da vazgeçmedim.
Aşktan hiç geçmedim.

"Sadece biraz ara" diyelim.
Vakti gelince geleceğini bilelim.

GÜNAYDIN

Amy Winehouse ile, çok da sıcak olmayan bir güne başlamak ne güzel.
İstediğim her şeye sahibim bugün.

İstediğim her şeyi her zaman bilemiyorum ama allahtan "bir ben var benden içeri".
Ben kontrolü kaybedince o alıyor ipleri eline.

İpler.
Ne kadar da uzak şimdi.

Yakında olan herşeyim, herkesim (elimde değil, yaşam benim ya onu sahiplenirim içindekilerle)hepinize GÜNAYDIN.

16 Haziran 2011 Perşembe

SİLÜET

Kendimi iyi hissediyorum.
Biri bugün dedi ki "ilaçlar işe yaradı anlaşılan, elif yine düşünmeye başladı".
Ne güzel.

Düşünceden kaçmak da bir yere kadar.
Silinecek olan siliniyor zaten.

Güzel bir kitap okuyorum. Diyor ki yazar "bardağınız tamamen doluyken üzerine bir şey koymaya çalışsanız da başaramazsınız, o yüzden onu boşaltmak gerekir"
Kafayı da boşaltmak iyidir. Yeni düşünceler için yer açmak lazım.
Bazen yeni insanlar için.
Silinecek olan siliniyor zaten.

12 Haziran 2011 Pazar

OLUN BİRAZ LAN

Hiçbir zaman sevmedim insandan geçmeyi, insanı silmeyi. Hiç de beceremedim.
Ama kırılıyorum. Ve istiyorum ki benim geçmediğim insanlar biraz da olsa kendilerine baksınlar.
Olay şu; belki kendine göre hiç de yanlış bir şey yapmamış olabilirsin, hatta belki de kendine göre doğru birşey yapmışsındır. Ama eğer ki kırılmışsa karşındaki, hele ki kırıldığını da sana belli etmişse, ulan sen o kadar da doğru birşey yapmamışsın demek ki.
Bir şeyi hata yapan onun sadece sana göre olan sonuçları değil bazen de etrafındakilere olan etkileridir.
Hareketlerinizin sorumluluklarını alın.
Kendi dünyanızı kendiniz yaratıyorsunuz ok.
Ama tek başınıza yaşamıyorsunuz bu dünyada.

Haa önemseyeceğiniz insanlara karar veriyorsunuz. İnsan seçiyorsunuz.
Bu burjuva hareketler bi sinir etti bak beni.
İnsan ayrılır mı lan, ona böyle buna böyle davranılır mı.
Ne hesapçı, ne kitapçı adamlarsınız.
Daha da beteri kendinizi iyi insan sanıyorsunuz.
Değilsiniz lan, iyi falan değilsiniz.
Sadece bencil, ayrımcı, suratsız, terbiyesiz ve ister inanın ister inanmayın, yalnız adamlarsınız.
Başınıza iyi birşeylerin gelmesi için bunu hak etmeye çalışmanız gerekir.
Bir insan ne kadar insan olacağını kendi belirler.

Hödük gibi davrandığınız insanlar bir süre sonra sallamazlar yediğiniz boku ama dünyada insan da biter birgün.

10 Haziran 2011 Cuma

SELECTRA KELEBEĞİ

Eskiden derdim ki " hayatımda olacağını bildiğim tek şey ölüm ve yalnız öleceğim, demek ki yalnız da yaşayabilirim".
Fikrimi değiştirdim " madem ki yalnız öleceğim, ne bok yemeye yalnız yaşayayım".

Seviyorum beni sevenleri, lan sevmeyenleri de seviyorum. Yazık içlerinde sevgi yok, ben vereyim bari biraz. Ama maddem bitmiştir onu söyleyeyim. Daha kimseye veremem maddeler, sevgi gösterileri, iyilikler falan. Yok la zamanı gelir yine veririm. Ama o zamana kadar, siz sevin la birazcık, birazcık da siz verin bakalım nasılmış.

Dostlarım var. Güzel dostlarım, her bokumu kabul edenler.
İyi ki malsınız la, hem yeniler, hem eskiler...

9 Haziran 2011 Perşembe

KAYBEDENLER KLİBİ

İzledim Kaybedenler Kulübünü... Güzel yapmışlar, beğendim.
Fakat işin bir ucu var o da sazanlar (bkz. kaybedenler kulübüne üye olucam)
Sazan biri "evet abi işte hayat bu rock'n roll, ye, iç, sıç, sorumluluk da neymiş" falan diyebilir.
Fakaaat, bu bir dönemdir anneeemmm, insanın içinden gelen bir dönemdir, kendini zorlamadan, öyle oluveren bir dönemdir, yani herkeste olmaz. Ve de bu dönem biter (bkz. plak dükkanı, bkz. kısa saçlar).
Yani kasmayın yavrum kasmayın, her boka böyle atlamayın, hele ki cahilliğinizi rock'n roll'a örtmeye hiç kalkmayın.
Ölümün olduğu bir yerde daha ciddi yaşam var (bkz. filmin sonundaki kaan paşanın minik bebeleri).

Lan bi de ben evimi temizlerim her hafta yaaa. Ama başkası temizlese daha mutlu olurum. Hele ki bir de şu çorap, don asma işi yok mu ona en çok bi sinir oluyorum la.

8 Haziran 2011 Çarşamba

bilmemne.org

Facebook'ta bir reklam gördüm az önce. Gerçekten komik buluyorum bunu...
bilmemne.org Aşk büyüsü. Aşk acısı mı çekiyorsunuz. Sevgiliniz geri gelsin.

Lan... Aşk acısı çekiyoruz da acı bizim acımız. Sevgilimize ne, bu bir. Bu acıyı çekerken defolup giden adam, ne bok yemeye geri gelsin, bu da iki.
Hayır yani gelse ne olacak. O kadar kırılmış, o kadar acımışken insan, dingil dönse ne...

Aşk güzel şey, herşeyiyle güzel. Acısını da çekeceğiz işte, öyle gözler pırıl pırıl havalarda uçarken iyiydi, cennet mi lan burası her gün eğlence, mutluluk...
Ne verdik de dünyaya o da bize sonsuz huzur versin.

Yok kardeşim yok. İstemiyorum ben ESKİ sevgilim bana geri dönsün.
Tercihlerini düşünerek yapmıştır illa ki, giderken de aklı başında, bilerek gitmiştir. O yüzden de geri meri dönmesin.
Anıra anıra ağlasam da, kafamı duvarlara vursam da, ilaçlara gömülüp iyileşmeyi umsam da dönmesin paşam. Madem kararını vermiş, madem benim gibi bir kadını, benim kadar bir kadını hayatından çıkarması gerektiğine inanmış, şimdi gitsin paşalar gibi ne bok yaşayacaksa onu yaşasın.

İSİM NEYDİ

Artık biliyorum hastalandığımı ama her hastalıktan alınacak dersler var, ben neyin nasıl olmasını istediğimi biraz daha anlarken, okuyanlar da düşünsünler. Acılı deneyin acılarını silmeye çalışırken kafamdan geçenler bunlardı. O son yemekten önce...27 Mayıs 2011'de...

Bir senedir hiç durmadan birini mutlu etmeye çalışıyorum. Her ufak tartışmada ben gidiyorum diyen ve giden birini. Verdiği her şey için hesap yapan birini “ eveet şimdi bunu verdim ama aslında vermek istemiyordum çok da”. Her espriyi, her konuşmayı kendisine hakaret sayan, alınganlık eden birini… Kendine hiç güveni olmayan, memnun olmadığı halde hiçbir şeyi değiştirmek için çaba harcamayan birini. Durmadan kafasındakileri saklayan ondan sonra da karşısındakini suçlayan birini…

Sanki ben her şeyden mükemmel derecede memnunmuşum gibi. Sanki her şey istediğim, hep hayalini kurduğum gibiydi. Sanki ben her akşam yemek yapmak ister, her hafta evimi temizlermişim gibi. Sanki her yaptığını beğenirmişim gibi.

Oysa ben bu verdiklerimi bu dünyada hiç kimseye vermedim. Oysa ben, bir rakı kadehi yüzünden bırakabilirim birini, çünkü hiçbir zaman hiç kimseye bağlı hissetmedim. Yalnız olduğumu her zaman biliyordum, o yüzden de ne zaman ne yaşamak istiyorsam yaşadım ben.

Oysa zaman geçerken ve ben bu yalnızlığı kabul etmişken gördüm ki mutlu olunmuyor öyle. İnsan hep yarım kalıyor. Bazı sözlerin klişe olmasının sebebi çok fazla söylenmesidir. Bazen çok fazla söylenen bir şey de doğruluk payının olması muhtemeldir. Elma yarımken, elma da dahil olmak üzere hiçbir şeyi tam bir elma kadar mutlu edemez ya da tam bir elmanın vereceğini veremez. Ben de yalnızlığımdan vazgeçtim. Karşıma çıkana, hiç beklemediğim bir yerde ve zamanda karşıma çıkana, hayatımı, kendimi, bazen istemediklerimi, bende olduğunu varsaydığım her şeyi verdim. Bundan her zaman çok mutlu oldum, mutlu olmadığım zamanlarda bazen sustum, bazen konuştum. Her konuştuğumda kaçırdım. Geri gelmesi için çok uğraştım ve o, içindeki o her zaman göremediği gerçekle, her seferinde döndü.

Şimdi görüyorum ki çabalarım ve verdiklerim hiçbir işe yaramadı. Şimdi diyor ki “ben vermekten sıkıldım, zaten seni vermek istediklerimle mutlu edemiyorum, o yüzden ben artık vermiyorum ya da bazen belki verebilirim de bilmiyorum ama almak istiyorum”.

Her insan vermek istediği birinden almak da ister. Evet ideal dünyada bunun böyle olmaması gerekir ama insan sadece insandır. Hayal ettiğimiz birçok şey gibi bu da gerçekleşmeyecek. Üstelik karşılıksız sevgi bekliyorsak zaten önce kendimizin bunu becerebilmesi gerekir. Biz sürekli birinin bize vermesini isteyip de bizden istedikleri için onu yargılarsak…

Vermek istemiyorum diye almaktan vazgeçmek… Aptallık gibi biraz, çünkü sadece insanız. Her zaman almak isteyeceğiz. O yüzden de dengeye oturtmak gerekiyor bunları. İlişkilerini bu belirliyor insanın. Dengeli alış veriş. Hesaptan çıkmak gerekiyor önce. Dengeli alışveriş derken bire bir, ikiye iki demek değil. Önce hesaptan vazgeçeceksin ki dengelensin ortalık. Tabii ki her zaman sadece senin istediklerin olmayacaktır. Tabii ki karşındakinin istedikleri de olmayacaktır ama bunu söylemen gerekir. Bazen kavgasını vermen gerekir. Eğer sen kendini yok sayarsan karşındaki seni nasıl var edebilir ki? Sen her şeye karşı çıkarsan nasıl seninle anlaşabilir, nasıl seni mutlu edebilir? Bu dünyada kimse yalnızlığı hak etmez. Her şeyin tadı ancak paylaştıkça güzeldir. Gözlerini kapatıp biraz düşünen herkes de bunu açıklıkla görebilir.

Bir şeyi bazen sadece karşındakini mutlu etmek için vermek o kadar da kötü bir şey değildir. Ama hiç bir şeyi isteyerek vermemek çok kötü bir şeydir. İşte bencillik budur. Bencillik insanı her zaman mutsuz eder.

HAYALET

Kendi var ettiği bir şeyde kendini kaybedebilir insan.
Zaten o hayal dünyasını var etme sebebi de orada yok olmak değil mi.
Aslında herşey olması gerektiği gibi.
Hiçbir şey artık.

Hastayım ben, iyileşmem gerek.

3 Haziran 2011 Cuma

SONLUK

Sadeleşmek istiyorum.
Düşüncelerimden uzaklaşmak.
Kendimden uzaklaşmak.

Kimseye vurmamak istiyorum.
Kimseye öfkelenmemek.
Kimseye kızgın olmamak istiyorum.


Aşk istiyorum.
Korkak olmayan bir aşk.
Bencil olmayan bir aşk.
Kendine güveni olan bir aşk.
Bana güveni olan bir aşk.
Güvendiğim bir aşk.
Zalim olmayan bir aşk.
Olduklarımla, olmadıklarımı bir arada kabul edebilen bir aşk.
Evcilleştirmeye isteği ve inancı olan bir aşk.
Her boka alıp başını gitmek yerine durup mücadele etmesini bilen bir aşk.
Değerini bilen bir aşk.

BULANTI (30 Mayıs 2011)

Kesin ki gözyaşlarım aşktan akmıyor.

Aşk da bir yere kadar.

Hele ki aptalın biriyse karşındaki…

Hayır aşağılamak için değil ama bir insan ne hissettiğini bilemiyorsa, bırak kendini tanımlamayı hislerini bile tanımlayamıyorsa, ona aptal denir ancak.

Ve böylesine bir bencillik, çocuk kötülüğü işte…

İnsana güzel gelir belki, dersin ki keşke herkes koruyabilse çocukluğunu.

Ama öyle değil işte, çünkü tek başımıza yaşamıyoruz.

Çocuk için sadece kendi istekleri vardır “bu oyuncağa sahip olacağım”, gerisi onu ilgilendirmez.

Büyümek, bütün hayallerini, isteklerini kaybetmek demek değil tabii ki. Ama etrafındakileri de önemsemek demek, bazen onların dediklerini duyabilmek demek.

Çocuk kötülüğü…

Böylesine kötülük, birinin canını, istediklerinle böylesine yakmak…

Yok hiçbir büyümüş insan, bu kadar bencil, bu kadar aptal, bu kadar kötü olamaz. Olmamalı.

Hele ki bunu bir de “kendim için iyi bir şey yapıyorum” diye süslemek…

Sen tek başına mısın bu dünyada?

O, hep almak istediklerini, sana verenler kimler o zaman?

Yüzeyselliğinin gölgesinde cahil çocukluğuna gömülmüşsün.

Bense öyle bir insanım ki bütün çocukluğumla büyüdüm. Koruyarak büyüdüm ve o çocukluktur işte senin öğrenebileceğine beni inandıran. O, hayal dünyası.

Beni senin ayaklarına kapandıran da budur. Çoğu yetişkin anlayamaz neden kendimi bu kadar küçülttüğümü, kendime olan saygımı hiç edip, senin gibi birine neden yalvardığımı? Çünkü onların kuralları vardır. Çünkü onlar ancak kendilerine hakim olduklarında yaşayabilirler, yaşadıklarını sanabilirler.

Ben ki küçücüğüm ve kocamanım.

Seni de biliyordum ama izin verdim beni kandırmana, belki kandırırken güzelliklerinle büyürsün diye.

Şimdi tabii ki sen kendini beğenmişliğinle dolaşırken, sözüm ona özgürlüğünde, ben yine senin kayıpların için ağlıyorum.

Çünkü sen ve senin gibilere rağmen koruyorum ben çocukluğumu.

Yazık ki göremeyecek kadar kör kalbin ve açık gözlerin…
Yetişkinlerin dünyasında, bir yalancı olarak yaşamaya mahkum ettin sen kendini. Yalancı mutluluklarında ruhsuz huzurlar bekliyor seni.