18 Mayıs 2011 Çarşamba

TAŞ

Sabahın körü. Bir aydan beri olduğu gibi yine olur olmaz bir saatte uyandım. Bugün kuralları yıkasım geldi, kendimi uyumaya zorlamadım. Öyle bir yıkasım geldi ki dumanını düşünmediğim eski günlerdeki gibi sigaramı ve kahvemi yatağıma aldım.
Defalarcadır aynı yanıyorum.
Çünkü canım acıyor. Her gün geçer diyorum, her gün daha çok acıyor.
Her gün kendime kızışlarım katlanıyor.
Kızıl der ki “sen tam bir aşk kadınısın”
Aşk:
Onsuz yaşamayı hiç sevmiyorum. Kendimi yarım yamalak, başı boş bir aptal gibi hissediyorum.
Karar veremiyor, inanamıyor, yerlere basamıyorum.

Eşyalar var ama…
Eşyalar gider, eşyalar gelir, eşyalar tekrar gider.
Taş taştır ama taş, taş olduğunu bilir. Eşyaya kendisininkinden fazla anlam yüklemek…
İnsanlar var ama...
İnsanlar kimin, kimin elini tuttuğuyla ilgilenmezler, kaç kere bırakıp kaç kere tuttuğuyla da.

Benim için aslolan aşktır.
Ben gerçek miyim?

Bugün kimseyle konuşasım yok. Kimseye var olasım yok.

12 Mayıs 2011 Perşembe

ETERNAL SUNSHINE of THE STUPID MIND

Aptal zihnim silsin herşeyleri...
Sonsuz gün ışığı yüzüme değsin...

Aynı cümleler, aynı sorular, bütün vücudumda.
Ruhumda.

Hepsi birden geçsin.

10 Mayıs 2011 Salı

ÇOK SİNİR OLUYORUM

Ne zamandır içimi acıtan bir şey var, artık vaktidir serzeneyim.

Zaman olur ki bir canın acır, hasta olursun, mutsuz olursun, onu bunu olursun.
Kimseyi istemezsin yanında telefonları açmaz olursun.
Ama aranmak istersin, sevilmek istersin.
Şok sana sevilmediğin hissini verir ya, onu silmek istersin.
Seni arasınlar da sen açma telefonu, sevsinler de yüz verme.
Gücünü geri almak istersin.

İşte o zamanlarda kim kimdir anlarsın.
Kocaman birşey gelmiş başına ve umuru olmamış arkadaşının.
Seni hiç sallamamış, bir nefeste naber diye bile sormamış.

İşte lafım bu dingilleredir.
Ulan yuh.
hiç mi insanlık nedir bilmezsiniz, hiç mi bilmediğinizi bilmezsiniz.
Ayıp denen birşey elalemde var da sizde neden yok acaba.
Kimsenin sorumluluğu değil evet.
Ama Sorumlu değilim diye sorunu görmezden gelmek olur mu?

Çok feci .iktirin gidin demek geliyor içimden.
Sosyal paylaşımda bulunmamak geliyor feci halde sizinle.
Ama diyorum ki .iktirip gideceklerine sen bunu da .iktir et.

FOTOM

Aklımda kaç gündür yazayım da bu değerli cümleyi de literatüre kazıyayım:

Fotoğraf aanı paylaşmak değil olsa olsa anı paylaşmaktır. Oysa keşke aanı paylaşsa insan.

7 Mayıs 2011 Cumartesi

GEREK

Bir İstanbul gezisi tam da zamanında…
Hayatın tesadüflerden ibaret olduğuna inanamayacak kadar uyanığım.
Ne kadar şanslıyım, hep insanlarla yakınlaştım.
Yine.
Teşekkür etmek istiyorum, var edenlere, var eden her şeye, topraktan suya, anneden babaya…
Ama en çok kendilerini sırf paylaştığımız anda bile olsa insan edenlere teşekkür etmek istiyorum.

Esra; içten içe böylesine denk hikayeler yaşadığımızı hissetmiş olmalıyım ki en çok onu göreceğime seviniyordum. Esra güçlü, kendine hakim, hayatına hakim, onu bir tek kendisinin yaşadığını kavramış, paylaşmaktan vazgeçemeden hem de, kimsenin aklına bir şeyi zorla sokamayacağını biliyor. Bazen insanlar kendilerine yapıyorlar evet ama Esra bunu yine kendilerinin görmeleri gerektiğini kabullenmiş. Benim aksime.
Sinem; küçücük yaşı ama kendi kocaman olmuş, sıkıntılarını içinde yaşamayı öğrenmiş. Çok zor öğrenmiş ama artık anlatmak için susabiliyor. Benim aksime.
Sabriye; bildiklerimizden çok farklı hayatlar olduğunun kanıtı o. Ama değiştirmeyeceklerini kabul etmeyi öğrenmiş. Kim bilir ne zorlukla. Bırak kabul etmeyi, değiştiremeyeceğini sevmeyi öğrenmiş. Benim aksime.
Yurda; deli, dolu, gerçekten deli. Ama tek başına ayakta durmayı öğrenmiş. Hep biliyordu belki. Ama geçen zamanda bunu sindirmiş artık yaşayabiliyor. Benim aksime.
Mertingo ve orada olmayan adam bir kadını izlettiler bana. Sol tarafta gerçekleşen beyin kanamasını sol tarafı geri geldiğinde hatırlayabilen teyze. Şüpheci biriyim evet ama bazen de amaca ya da söylediklerine bakmak lazım kişinin, nedenlerini boş verip. Teyze der ki; sol tarafı beynimizin bütün geçmişi, geleceği ve ayrılığı getiren tarafmış. Ayrılık derken kişinin bütünden ayrılığı. Sol tarafını yavaş yavaş kaybederken, ne kadar bütün olduğumuzu görmüş teyze. Ne kadar güzel, “küçük bedenime sıkışmış ve onu yapmalıyım, bu böyle olursa bana bunlar olur” kaygıları olmadan, etrafındaki bütün güzelliklerle bir bütün.
Değişmem gerekiyor.
Endişelerimden sıyrılıp, rahatlamam gerekiyor.
Bazen durmam gerekiyor.
Kabul etmem gerekiyor.
Vazgeçmem gerekiyor.
Kabul etmeyene vermekten vazgeçmem gerekiyor.
Galiba çok feci halde kendimden kurtulmam gerekiyor.
Ya da yeni bir kendim yaratmam.
Görüyorum ama bilmek değiştirmeye yetmiyor.
Merak ediyorum; acaba benim için ufacık da olsa bir umut var mı.
Dün bir arkadaşım demiş ki “ artık mutlu olsana”.

KAÇAK

Çok uzun zamandır ne yazacağımı bilmeden, sırf oturayım da bir şeyler çıkar nasılsa diye, bilgisayar başına oturmamıştım.
2 mayıs 2011 ataköy marina otelin büyük bir odasındayım. O kadar büyük ki balkonu, koltuğu, masası falan bile var. Hani yemek versem 6 kişiyi bu masaya oturtabilirim. Demek ki bizim yemek masasından büyük. Buraya mı yerleşsek?
Anlamıyorum. Zaten oldum olası da bütün sorunlarım buradan çıkıyor çünkü ben, eyy gerzekalı, bir türlü insanların karmaşık düşüncelerinden anlayamıyorum.
İç dünyalarında kim bilir neler döner de dışavurumları anlaşılmaz olur, bak onu anlıyorum. Ama bir yerde de dur demek lazım. Sonuçta iç dünya da dış dünyada yaşar.
Mesela insan bir şey ister ve fakat olanaklar uygun olmadığından elde edemeyebilir. Sözüm ona kimisi (nedendir bilmem) feci halde ferrarisi olsun ister de bir türlü parası olmaz.
Ama insan hayatta en çok huzur ister. E o da valla her zaman denk gelmez. Çünkü mutlaka seni tatmin etmeyen bir şeyler çıkar.
Fakat kırk yüzyılda bir denk gelir ki her şeyin tamdır. O, kimsenin tam olarak tanımlayamadığı huzur tam oradadır. Huzur dediğin o anda başka yerde, başka biriyle, başka kıyafetlerle, başka müziklerle, başka hiçbir şeyle olmayı istememektir. İşte o anda tamsındır sen. Kafanda bir bok yoktur. Gözlerini kapatır anın tadını doyasıya çıkarmak istersin.
İşte o halt çok denk gelmez. Ama insan bu ya, bir anda rollerine yenilip, huzuruna fitne katabilir. Aman ha ey insan bu kendinden sakınasın. Çünkü iç kendin de bazen dış kendinden daha çok bilir.
Şimdi içler dışlar çarpımı, sözlerim bir çelişki içeriyor gibi görünebilir. Ama aslında demek istediğim; bir insanın hayatında mühim olan dengedir. İçine bakarsın, bazen dalarsın ama zamanında çıkmayı bileceksin. Bazen de dışına dalarsın, özünde hiç sallamadıklarını sallarım sanırsın ama onu da uzatmadan özüne dönmeyi bileceksin.
Çünkü ey insan eğer ki sen içini dışına, dışını içine karıştırırsan o zaman kaos olur. Daha da çıkamazsın işin içinden ya da dışından.
Sonuçta ne olur, ey güzel kardeşim mutsuz olursun, mutsuz edersin. Tamam bazen mutsuz olmak da iyidir ki insanlığından ötürü mutluluğunun değerini bilesin. Ama onu da çok uzatırsan olmaz, bu sefer elindeki mutluluğu da göremezsin.