10 Ekim 2010 Pazar

TUT(MA)SAK

Ev bulamıyorum.
Milyonlarca insan dünyanın her yerinde milyonlarca ev buluyor.
Ben, Antalya'da bulamıyorum.
Bulmak mı istemiyorum nedir?
Ev, Eşyalar, Tabaklar, bardaklar, eşyalar...
televizyon.
Hapis gibi mi geliyor bana sanki?

Mal, insanı zamanla mal eder.

Korkuyorum.
İstediğim zaman bırakamamaktan korkuyorum.

Bağlanmak istemedikçe bağlıyormuşum gibi geliyor kendimi.

Sinema biletlerini bile atamıyorum.
Anılarımı atıyormuşum gibi geliyor.
SMS bile silemiyorum ben.

Özgürüm sanıp tutsak ediyorum kendimi.
Kendime tutsak...

BARCELONA TRENİ KAÇTA KALKAR

Çelişki...
Ruh bedenle çelişiyor.
Yaşlanmak buna deniyor sanırım.

Fotoğraflar görüyorum, arkadaşlar...
Sabah işe gitmeyecekler. İşe gidenler de gitmeyecekler sabah.
Öğleden sonra belki, canları istediğinde kimileri...

Gençlik.
Para mı bütün bunlara neden.
Çalışmadığım bir zamanı düşünemiyorum ben.
Aç kalmam evet, ama tercihlerimi de satın alamam değil mi...
Gençlik;
başkasının parasıyla tercihlerini alabilme özgürlüğü.

Bu bir tarafı.
Belki de bahane buluyorum.

Pazar....
Altın portakal zırtlatması.
AKM çimenlerinde bütün gün bir taraftan sarhoş olup bir taraftan filmlere girilebilir, sanatsal ve felsefik konuşmalar, çimlerde dönelmeler...
Hiç canım istemiyor. Üşeniyorum. Evim mi uzak, otobüsleri falan icad ettiler aslında.

Pazar...
Temizlik, banyo, yemek, televizyon, biraz kitap, uyku, rüya...
Pazartesi...
Telefonun alarmı, banyo, iş, iş, iş, iş, iş, iş..........................

Çok şeyler yapmak istiyorum.
Sevgilimle oralara buralara gitmek, saçma sapan şehirlerde, saçma sapan yemekler yemek, onlarca film çekmek, milyarlarca yazı yazmak...

Çelişki...
Üşeniyorum.
İşe gitmeden de olmuyor hem.
Üşeniyorum.
Yaşlılık;
Ruh bedenle çelişiyor.

Parayı da icad ettiler puşt herifler.

8 Ekim 2010 Cuma

Welcome my son

Welcome my son welcome to the machine...

Dün gece feci patladı hava, özellikle de bizim antenin üzerine. Bir anda elimiz, ayağımız, sosyalleşme kaynağımız televizyonumuz "sinyal seviyesinde azalma var, zart ve de zurt" dan başka bir şey göstermez oldu. Tabii hal böyle olunca biz de anlayamadık, fatmagül'ün suçu ne.

Dün gece feci patladı hava. Ayağıma geçirdiğim eskimiş botlarım beni sudan korur mu diye korkarak çıktım dışarı, 3 dakika sonra üzerime geçirdiğim kazak çantamda. Bugün sokakta yaz'ın neredeyse işitilmez sesi vardı "artık gidiyorum, beni özleyeceğiniz ve yeniden seveceğiniz günler yakın".

Dün gece feci patladı hava. Bugün bir huysuzluk bende. İşe gelmeyi, hergün sevmiyorum ama bugün daha da çok sevmedim.

Welcome my son welcome to the machine.